Ne bekliyorsunuz, neler umuyorsunuz bu yazıda merak ediyorum? Belki de yazar kirli çamaşırları tek tek sıralayacak zannedeceksiniz. (O kadar cesur değilim henüz? Rabbimle aramda kalsın) İtiraf etmek beni rahatlatacak mı? Dürüst olduğuma veya pişman olduğumu mu anlamış olacaksınız? Benim itirafım size ne kazandıracak; bir tecrübe sahibi mi olacaksınız? “Vay be adam ne şartlar altında neler yaşamış mı” diyeceksiniz? Benim itirafım sizin kanaatlerinizi değiştirecek mi?
Hakikaten itiraf etmek günah çıkarmak gibi midir? Bilmiyorum. Günah çıkarmak ardında af talebi olan bir şey iken itiraf etmek içine sıkışmış kalmış duyguların patlaması gibi bir şey olsa gerek.
Kimlerin itiraflarını dinlemek daha hoşumuza giderdi acaba? Mesela büyük siyasi adamların itirafları okumak ya da insanların karşısında gülücükler dağıtan ama içi kan ağlayan sanatçıların itiraflarını dinlemek hoş olur muydu?
Kimlerin itiraflarını dinlemek istersiniz? Doğru karar verdiğini sanarak birçok insanın hayatını karartmış zalimlerin itiraflarını dinlemek mi isterdiniz? Mesela; rüyasında bir çocuğun saltanatını salladığını gördüğü için yeni doğmuş çocukları öldürtmüş bir Firavunun itirafı sinirlerimizi alt üst etmez mi? Yetmiş seksen yıllık komünizm toprağa gömdüğü milyonlarca canın acısını yıllar sonra yüreğinde hissedip “pardon” diyerek itiraf etmesi sizi ne hale sokacaktır acaba?
İnsanların gizlisini araştırmaya duyduğumuz merak zaman zaman burnumuzu pislikten kurtarmazsa bile itirafları okumaya devam eder miyiz?
Edebiyat dünyasında Tolstoy’un “itiraflarım” isimli bir kitabını okumuştum yılar önce. Leo N. Tolstoy, “İtiraflarım” adlı bu eserini 50 yaşında geçirdiği bir manevi krizden sonra 1879da yazmış. İlk defa, 1882de bir dergide yayınlanmıştır. Dergi hemen toplatılıp eserin basımı yasaklanmıştır. Yazar bu eserinde, 50 yaşında içine düştüğü krizi, bunu aşmak için gösterdiği çabaları, kurtuluş yolu arayışlarını ve bu arada geçirdiği fikri, ahlaki ve dini gelişmeleri i1e bu krizden nasıl kurtulduğunu anlatır. Tolstoy, gençliğinde başta Voltaire ve J. J. Russo olmak üzere 18. W “Aydınlanma düşünürleri”nin dışında dinin etkisinde kalır. Bu etkiler altında O, akıl ve gerçeklikle çelişen Hıristiyanlık inancından uzaklaşır ve “İnsanlık tarihinde daima iyiye giden bir ilerleme olduğu” fikrine bağlanır. Fakat bu inanç uzun sürmez. Şüpheler baş gösterir. İlk önce bunu bilimlerde bulacağını ümit eder. Bilimler bu soruya tatmin edici bir cevap vermezler. Felsefelerde arar. Büyük bilgelerin görüşlerini inceler. Eser okunası satırlarla doludur. Belki itiraf edeceklere yol yöntem öğretir.
İtiraf eden ruhi anlamda rahatlar belki, zira iç baskından dolayı itiraf edilir. Tövbe etmek de gönlümüzü genişletir.
Kimler itiraf etmez? Sanırım dürüst olanlar. Batılı anlamda söyleyecek olursa bireysel bütünlüğünü tamamlamış olanlar itiraf etme gereği duymayabilirler. İçi dışı bir olanlar, bildiği doğruları yapan, inandığı gibi yaşayanlar… Artık her kime dürüst diyorsanız işte onlar itiraf etmeye gerek görmez.
İtiraf etme tabiri bizde eleştiri kavramı gibi çoğunlukla olumsuzluk anlamı barındırır. Bu notu düştükten sonra Kitapta itiraf edenler var mı diye düşündüm. Cehennem atılanlar hakkında bazı ayetler okumuştum. Birlikte okuyalım, onlar gibi itiraf etmek zorunda kalmayalım inşallah.
Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Her bir grup oraya (cehenneme) atıldığında, cehennem bekçileri (vazifelileri) onlara: Size nezir (ikaz edici, uyarıcı) gelmedi mi? diye sorarlar. (Cehenneme atılanlar) derler ki: Evet, and olsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik. Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık derler. Böylece günahlarını itiraf ederler. Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar Kaçışı olmayan edebi azab öncesi bir itiraf. (mülk suresi)