Her gün aynı kıyafetlerle insanların huzuruna çıkmak nasıl bazı insanları huzursuz ederse aynı konuları her daim yazmak da bir kalem erbabı için sıkıcı olduğunu belirtmek isterim. Şu an bizzat yaşadığım hal işte budur.

Konu olunca güzel, hikaye edilecek olay olunca onu anlatmak da aliyyülala olacaktır. Peki, kafam dağınıksa ne yapmalıyım? Ne anlatacağımı, ne yazacağımı bilmiyorum, ne olacak şimdi? Zihnim nasıl mı? Bunu mu merak ediyorsunuz?

"Başını taştan taşa vurup gezer avare su" diyor ya Fuzuli "Su Kasidesi"nde, heh aynen o su misali düşüncelerim. Bir o tarafa bir bu tarafa savruluyor.

"Dur ve dikkat et" diye emir verdi zihnim şimdi. O tarafta ya da bu tarafta ne gördün anlat bakalım. Anlatalım, zaten yapacak/yazacak başka işim yok.

Dün okulun çok amaçlı salonunda pür dikkat dinleyen on ikici sınıf öğrencilerime gönlümden damlayan inci tanelerini ikram ettim. O kadar güzel dinlediler ki zilin huşu bozan cırtlak sesi olmasaydı ambiyansın/havanın/atmosferin bozulacağı yoktu. Onlara "herkese hak ettiği değeri vereceksin" cümlesi ile başlayan ve olgunlaştıklarını anlatan bir hitabım oldu. Sonra insanın kendisini nasıl ölçü kabul ettiğini ve bunun da nasıl kendimizi darlaştırdığını söyledik. İnsanı tanımanın daha değişmez kanunları olduğunu ve bunlarla hayata bakmalarını böylece daha anlamlı bir yaşamları olacağını söyledim.

Bu tarafta onlar aklıma gelirken öbür tarafta sosyal medya üzerinden kendimizi tanımanın gerçekliği üzerinde düşündüm. İnstergamda, fecabookta twiterda ve benzerlerinde beğendiğimiz veya beğenip paylaştığımız her ne varsa bizim kültür dünyamızı, ruh halimizin özelliklerini tespit için iyi bir pusula olduğunu düşündüm.

Eskiden -böyle dediğime bakmayın hala devam ediyor bu tecrübe- eşe dosta, akrabaya sorarlar, anasına bakarlar kızını almak isterlerdi. Şimdi bu sanal alemden takip ediyorsunuz ve araştırmanızı tamamlıyorsunuz. Bazı veriler garip kaçsa da ortalamanın üzeride bir portre çizmiş olur bize bu zeminler. Artık o kızı alabiliriz gibi tezcanlılık yapmak istemiyoruz bu arada.

Kendimizi tanımak için de aynı yöntemi kullanalım. Biz hangi sitelerde fink atıyoruz, hangi sayfalara göz gezdiriyoruz? Bunları yaparken nasılsa bir gören yok diye daha özgür takılıp günah işlememek lazım. İnternet alemi de Rabbimizin hakim olduğu bir alemdir. Onun karşısında kendimizi, ilkelerimiz görmezden gelemeyiz deyip konu hakkında cümlemi tamamlamış olayım.

Kafa dağınıklığımız gitti mi, düze çıktık mı? Hayır.

Düşüncelerimizin peşimden gidiyoruz. Geçenlerde Çimen caminin çay ocağında onunla görüştük. Yani bizim bir Doktor Faruk Öndağ abimiz ile. O günlerde doğup büyüdüğü İnegöl'ümüzde bir çalışma yaptı Milli Eğitim vesilesi ile. Taa liseli yıllardan dostuz, canız... Okudu, öğrendi adam gibi adam oldu. İstanbul'daki koşuşturmalarından kopup bir batıya bir doğuya uçuyor; Anadolu'ya ve Balkanlara...

Konuşmasına bayılıyorum Faruk Abinin. Etkileyici bir hatip, işini gayet güzel yapar. Seminerlerini verirken sahne performansı oldukça canlı olur. Bir salon dolusu gencin dikkatini kendi üzerinde toplamasını bilir.

Anlattıkları, sınava girecek gençlerin motivasyonuna büyük katkı sunuyor. Yüzlerce hikayesi var başarı üzerine. Biriktirmiş hayat tecrübesi bir de. Gence şöyle bir bakmaya görsün ta ciğerini okur valla... Kitaplarını okudum. Nasıl konuşuyorsa öylece yazıyor. Çok sevildiğini öğrencilerinin ifadelerinden anlıyoruz. "Bi Müsaade Sınavım Var, Motivikasyon, Efsane Adamlar... " harika bir dil ve akıcı bir üslup. Şimdi de haylaz gençlerin dikkatini çekmeyi bildiği yeni kitapları ben tarafından okunmayı bekliyor. "Bir Delilik Yap" ve "Çuvallama Sanatı" isimleri benim bile dikkatimi çekiyor.

Neler anlattığını tahmin edebiliyorum ama benim keyif alacağım nokta nasıl anlattığı noktasında düğümleniyor. Hem o, bizim dostumuz, onunla konuşmak istediğimiz de onun kitaplarını okuyoruz. Buradan selam gönderelim bir delilik yaparak.

Kafamızın dağınıklığı böyle parça parça yazmamıza sebep oldu. Ancak zihnimdeki dağınıklık da can sıkıntım da dağılıp gitti. Genellikle böyle yapıyorum. İçinde bulunduğum halden başlıyorum. Kelimelerin üzerine basa basa anlam tepelerini aşıyorum. Sonra ardımızda bıraktığımız gönlümüzü hoş ediyor. Size de tavsiye olunur. İpin ucunu bir yerden tuttunuz mu çekin, bakın gerisi sökülüp gelmiyor mu?