Bir toplumun geleceğini tahmin etmek istiyorsanız geçmişine olan saygı ve bağlılığına bakınız.Eğer bir nesil büyüklerine bağlı değilse o nesil kültüründen ve inancından kopmuş demektir.Hatta bir toplumu büyük maddi ve manevi musibetlerden koruyan en büyük etken büyüklerine verdikleri değerdir.Resulullah (sav) şöyle buyuruyor:”Süt emen bebekler beli bükülmüş yaşlılar ve otlayan günahsız hayvanlar olmasaydı üzerinize azap sel gibi gelirdi”.Bu Hadis-i şeriften de anlıyoruz ki başımıza büyük felaketler gelmiyorsa bebelerimizin ve dedelerimizin yüzü suyu hürmetinedir.

Yaşlılarımıza ve büyüklerimize gereği gibi saygı ve sevgi göstermediğimizi görüyoruz.Dahası onlara gereği gibi sahiplenmediğimizin farkındayız.Devletimizin bu konuda bireylerden daha çok bilinçli olduğunu hatta o yaşlılara evlatlarından daha çok sahip çıktığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Dünya hayatı bir daire çizmek gibidir. Daireyi çizmeye başlıyorsunuz ve biraz sonra aynı noktaya gelip çizim tamamlanıyor.Bizim hayatımız da öyledir.Bir zamanlar anne ve babalarımız ellerimizden tutardı bizleri duvardan,çukurdan ve tehlikelerden korurlardı.Yemeklerimizi kaşıkla bizlere yedirirlerdi.Ancak gün geldi devran döndü biz büyüdük bu sefer ellerinden tutulması gereken kişiler onlar oldu.Acaba onların bizlere gösterdiği şefkat ve merhameti biz onlara gösterebiliyormuyuz? Kur’an bize şunu hatırlatıyor ve nasıl davranmamızı şöyle öğretiyor:”Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve:’RabbimKüçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse,şimdi de sen onlara (öyle) merhamet et’ diyerek dua et”(İsra,24).

Yaşlılık dönemi yardıma en çok ihtiyaç duyulan dönemdir. Fazla ayakta duramazlar.Onun için arabada ve fatura ödeme yerlerinde gençlerin yaşlılara yer vermesi gerekir.Oysa bakıyoruz ki gençlerimizin bir kısmı bu saygıyı yeteri kadar göstermiyor.Arabada yaşlı amca bastonuna dayanmış ayakta beklerken gençler çok rahat bir şekilde oturabiliyorlar.Tabii ki bunun bazı nedenleri vardır.

Öncelikle o gençlere aileleri yeterli terbiye ve edebi öğretmemişlerdir.İkincisi evlerde yaşlılar kalmadı.Artık bir kısım gelinler ve damatlar anne ve babayı yük kabul ediyor. Öylesine ki evlenmeden önce ayrı oturma şartını konuşuyorlar.Böylesi evlerde doğan ve büyüyen çocuklar yaşlı görmemiş oluyor haliyle.Eğer eskiden olduğu gibi evlerde yaşlılarımız olsaydı o evdeki çocuk yaşlıların halinden anlayacak,fazla ayakta kalamayacaklarını bilecek ve ellerinden tutulması gerektiğini öğreneceklerdi.

Resulullah (sav) şöyle buyuruyor.”Yüce Allah,Müslüman olarak ihtiyarlayana azap etmekten haya ederim buyurmuştur” dedikten sonra ağladığı görüldü.Sebebi sorulduğunda şöyle buyurdu:”Yüce Allah’ın kendisinden haya ettiği kimseye haya etmeyene ağlıyorum”

Peygamber efendimiz (sav) diğer bir hadisi şeriflerinde ”Saçı sakalı ağarmış yaşlı müslümana saygı gösterip ikram etmek Allah’a saygıdandır” buyuruyor.Başka bir hadislerinde ise şöyle buyuruyor:”Bir genç bir yaşlıya ikramda bulunursa,Allah o gence yaşlılığında kendisine ikram da bulunacak birini nasip eder”.


Yaşlılık döneminin sıkıntılı olduğunu bilen Peygamber efendimiz (sav) Allah’a her zaman şöyle dua ederdi:”Ey Rabbim Cimrilikten, ömrün sonundaki düşkünlükten, yalancıların yanıltmasından,hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım”.

Yaşlılara hürmet aynı zamanda merhamet ile ilgili bir durumdur.Resulullah (sav):”Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyurarak onlara sahip çıkmamızı istemektedir.Oysa bakıyorsunuz ki yaşlanan ve bakıma muhtaç hale gelen anne ve babaları bazı evlatlar sahiplenmek istemiyorlar.Kardeşler çeşitli bahaneler üreterek birbirlerine atmaya çalışıyorlar.

Huzurevinin bahçesinde konuşan iki yaşlıdan biri arkadaşına şöyle diyordu.”Ayy bugün o kadar çok heyecanliyim ki. Çocuklarım beni görmeye gelecekler.Ne olur dua et, beni eve götürsünler.Ev hayatını o kadar çok özledim ki…

(Bu cümleden sonra ellerim titrediği için başka bir şey ekleyemeyeceğim).
Abdulvasih DURAN