Eline aldığı mikrofonun çalışıp çalışmadığını kontrol etti. Bu gün beyaz takım elbisesini giymişti bu güne verdiği önemin belirtisi olsun diye. Konuşacaklarını bir kağıda yazmıştı akşamdan lakin ceketinin içinden çıkarıp okumak istemedi. Sesini hitabetin tatlı akışına bıraktı fon müziği eşliğinde. Loş salondaki öğrencileri, ışıklı sahneden kulaklarına ulaşan öğretmenler gününün anlamını ve önemini anlatan kelimelere kulak verdiler.

"Öğretmen kimdir? Öğretme işini kendisine görev bilmiş ya da kendine "meslek" diye seçmiş insandır, tanımıyla geçiştirebilir miyiz? Öğretmen, bilgini hamalıdır yani bilgiyi yüklenmiş mühim bir insandır. Öğretmek yan mesleği değil asıl mesleğidir.

Bilginin taşıyıcısı öğretmen, gençlere geleceğin yolunu açar. Onu sadece bir bilgi aktarıcısı olarak görmek, eksik ve kusuru bir bakış açısıdır. Mademki bilginin taşıyıcısıdır öğretmen, taşıdıkları da değerlidir. Tarih boyunca tüm insanların katında "altın" nasıl değerli bir nesneyse, bilgi de tüm zamanlarda altındır. "Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?"hükmü fermanı bunu hatırlatır bize.

Buradan şu kanaate varabiliriz; bilginin değerini bilenler, öğretmenlerin de öğrenmenin de değerini bilir. Ona büyük bir değer verir.

Bir saptama yapalım bilgi kelimesiyle eşyanın/ maddi olanın; ilim derken de ruhun / manevi olanın bilgisini kastediyoruz sanki. Tam manasıyla olmasa da böyle bir genelleme bazen işe yarayabilir.

Önce ilmin kıymetini bilmek için Kur'an-ı Kerim'e bakmak lazım. Alim olan Rabbimiz ne buyuruyor: İnsanlığın muallimi/öğretmeni Peygamber Efendimiz (sav) zatı üzerinden tün insanlığa ilk emri "ikra'/oku" olmuştur. Okumak, anlamak, kavramak öğretmenliğin temelidir zaten. Yaratan Rabbinin adıyla oku... Oku insan bilmediklerini öğreten, kalemle yazmayı belleten Rabbin en büyük kerem sahibidir. (Alak Suresi 1-5)

Rabbimiz de insana öğretmeye çalışmaktadır. Okuyanlar ancak insanlığın zirvesine ulaşabilir ancak Rabbinin adıyla okuyacak ve yanlış/hatalı anlamadan ilahi maksadı kavramış olarak okuyacak ki insan olabilsin. Zira insan zalim ve cahil olarak yaratılmıştır.

Peygamberler de gönderildikleri toplumlara seçilip gönderilmiş birer öğretmen olmuşlardır. Hz. Muhammed (sav) okuma yazma bilmediği halde "Alimin, ibadet edene üstünlüğü, dolunayın yıldızlara olan üstünlüğü gibidir." "Beşikten mezara kadar ilim talep ediniz." İlim, Çin'de de olsa alın" diyerek ilme verdiği önemi anlatmıştır.

Sonra öğretmenin kıymetini anlamak istiyorsak, tarihin tozlu sahifelerini çevirmemiz gerekir nazarlarımızı. Mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife, hocası Hammad bin Süleyman'ın evine doğru ayak bile uzatmazdı. Onun evini Kabe gibi aziz bilirdi.

Tozlu yaprakları bir kez daha çevirelim. Ertuğrul Gazinin oğlu Osman'a nasihatinde hocaya duyulması gereken saygıyı müşahede ederiz. Ne demişti Ertuğrul Gazi: "Bak Oğul! Beni kır, Şeyh Edebalı'yı kırma. O, bizim soyumuzun ışığıdır. Terazisi dirhem şaşmaz. Bana karşı gel ama ona karşı gelme" der ve ilmin sembolü olan Edebalı'ya değer verdiğini ispat eder.

Tarihin parlak sahifelerinden birine daha göz atalım.

Sultan Mehmet, henüz yeni "Fatih" olmuş, Bizans'ın kapısından ihtişamla içeriye giriyordu. Türk sarığı görmeyi dileyen Bizans halkının genç kızları ellerinde çiçeklerle karşılar ve cümle kapısından içeri giren yaşlı Akşemsettin Hazretlerine çiçekleri uzatırlar. O bilge de genç Fatih'i gösterir "Padişah Odur" der. Çiçekli eller Fatih'e uzanırken Peygamber diliyle övülmüş komutan "İstanbul'un gerçek fatihi Hocam Akşemsettin'dir diye tekrar ona gönderir" Tarihin tozlu sayfalarından parlayan altın harflerle öğretmenin kıymetini bir kez daha yazdırmıştır.

Tarihin sahifelerini çevirmeye devam edelim.

Tih çölünü Peygamber Efendimiz (Sav) öncülüğünde yürüyerek geçen Yavuz Sultan Selim Han bir sefer sırasında hocasının atının nallarından sıçrayan bir çamur bembeyaz kaftanını lekeler. Herkes çekinir Yavuz'un gazabından. Lakin peygamber aşığı Sultanın dilinden dökülenler necip soyunu yakışır tarzdaydı. "Ben ölünce bu kaftanımı kefenim yapın" der.

Bu tarih sayfalarını okuyan günümüz gençleri hocalarına gereken değeri verecektir. Hele ki Hz. Ali'nin "bana bir harf öğretinin kölesi olurum" diyerek öğretmenin kıymetini hatırlatmıştır. Bilgiyi sadece dünyalık kazanmak için tahsil edenler, dünyalık mala kavuştuğunda hiç kimseyle paylaşmayan bir Karun tavrı kutsanacak bir öğretmen yetiştirmez. Buradan Yunus Emre'mizin dizelerine ulaşalım

"İlim ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendin bilmezsen. Ya nice okumaktır.

Okumaktan murat ne? Kişi Hakk'ı bilmektir. Sen Hakk'ı bilmezsen. Ha bir kuru emektir.

Söz bitmişti. Öğretmenler gününün anlamını kavratmak üzere kurulmuş cümleler vazifesini yapmıştı. Şimdi sahne vezinli sözlere yani şiirlere ve dokunaklı sözleri içeren skeçlere kaldı.