Zor bir yolculuğa çıkıyoruz şimdi. Yol belli yolcu belli denilecek kadar kolay olmayan bir yol bu. Çağdaş dünya "kendin olabilmek, birey olmak, özgür olmak" gibi kavramlarla inlerken, "kendinden kurtulmak" gibi derin ve çetrefilli yolda yürümek zordur sanırım.
"Sıkıldım kendimden, bıktım isteklerimden" diyebilen kaç kişi vardır acaba, şu kambur dünyanın sırtında. "Her gün ye, her vakit ye, bitmiyor ki" diye şikayetler eden var mıdır acaba? Bir başkası için rahatlıkla söylenen bu sözler kendimiz için aynı rahatlıkla söylenebilir mi?
Kafası bedenine ağır gelenler, yüreğindeki acıların altında ezilenler, omuzları çökmüş vaziyette dolaşanlar, koltuğunun altına birden fazla karpuz taşımaya çalışanlar sıkılmışlar mıdır bu dünyadan? Can tatlı, ruh ölümsüz, hayat güzel, ehh sevenler de var. Böyle devam etsin gitsin bakalım, nereye varacak, diyor gibisiniz.
Alışkanlıklarının esiri olmuş biri, kendinden kurtulmak ister mi ki? Aldığı her karar sonucu bir yanlışa, bir kötülüğe kapı aralıyor ve pişmanlıklar denizinde boğulacak gibi oluyorsa, kendinden kurtulmak ister mi acaba?
Kendinden kurtulmakla neyi kastediyoruz? Kendi yeteneklerini ortaya çıkarmak için eğitim alanlar kendini keşfetmiş olmuyorlar mı?
Bir gün sordular: "İşte falanca kişiyi nasıl buluyorsun, beğeniyor musun? "Ben kendi davranışlarımdan, kendi duygularımdan bile bazen rahatsız oluyorum da" dediğim de fark etmiştim zikrettiğim bu konuyu.
Sanırım konu bizi doğu kültürüne yöneltecek. Kendimizi sorgulamaya, kendimizi hesaba çekmeye, kamil insanlardan kendimize ölçü vurmaya sürükleyecek. Kendimizi benlik aynasından uzaklaşmaya düz aynanın karşısında seyretmeye itecek. Sanırım konu bizi manevi bir kontrole zorlayacak.
Kendisini beğenmeye ayarlamış ve alışmış biri olarak zahmetli bir iş bu. O güzel aklıyla düşünüp yaptıklarını eleştirmek ağır bir şeydir.
Hele hele isteklerimiz, arzularımız...
Onlar olmazsa biz nasıl yaşarız, nasıl zevk alırız hayattan. Her doğan güne nasıl heyecanla, sevinçle başlarız. Kendimiz olmaktan vaz mı geçelim? Geçtik, diyelim, o zaman kim olacağız? Bu, daha mı iyi? Bunlar içinizden geçen sorulardır. Sizler adına, sizin yanınızda durarak soruyorum bu soruları? Aradığım şey nedir?
İnsanı bilmek ve tanımak istiyorum: Derunumuzda bir nefis var, bizden ayrı olmayan ve bize daima kötülüğü emreden. Dışımızda nerede olduğumu bilmediğimiz bir "apaçık düşman var" adı da şeytan. "Kızdığı zaman insan, kanın dolaştığı gibi damarlarında dolaşırım" diyen bir gizli düşman. Tüm bunların üstünü örten, sarmalayan benliğimiz de var.
Şerefli bir yaratılışla da yaratılmışız. Vicdanımız, insanlığımız var, fıtratımız var bir yanda. "Ben istiyorum" dediğimde hangi "ben" ile istemiş oluyorum? Kötülüğü emreden nefisi ve ortağı şeytanın dürtüleriyle mi yoksa insani fıtrat yoluyla mı istemiş oluyorum? Soğanla zar misali birbirine geçmiş şeyler bunlar.
Kim bilir birileri de "bizi kendi içimizde ikiye böldün" diyordur. "İki kişilikli biri miyiz" diye düşünenler de vardır belki. Dertsiz başa dert almış oldunuz, hayırlı olsun.
Şimdi isteklerinizin ne olduğu değil arka planı da önemli olacak sanırım. "Neden bunu istiyorum, nefisten mi yoksa fıtrattan mı?" Bu bir terazidir. Her dem tartmak zorundayız. Hayatımızı refleksler ve tepkisel bir çerçevede yaşamak istemiyor ve dolu dolu insanca yaşamak istiyorsak soracağız bu soruları. Sormak yetmez sadece cevabını da bulacağız tabii.
Tepkisel bir hayat zaten başkaları tarafından kurgulanmış bir hayattır. Onlar düğmeye basar ve sen harekete geçersin. Bu, bizim anlattığımız konunun yanı başında durur. Biz (yani ben) kendimizden kurtulmaktan bahsediyoruz. Üstad Necip Fazıl "kurtarıcılardan kurtulmaktan" bahseder bir yerde. O da ayrı bir konudur.
Dünyanın keşfedilmemiş kayıp kıtası olarak yaşamayalım şu dünyada. "Bir ben vardır bende, benden içerü" diyen aşık Yunus Emre yol işareti koymuş. Buyurun içeriye geçin, dışarıda kalmayın. Dışarısı? Davranışlarımız, konuştuklarımızdır. İçerisi? Neden öyle davrandık, neden böyle söyledik noktasıdır.
Aslında bu sözlerin altına Kitaptan "Nefsini ilah edineni görmedin mi? Onun anladığını mı sanırsın. Onun gözleri vardır görmez, kulakları vardır işitmez, kalbi vardır anlamaz. Onlar hayvanlardan daha aşağıdadır" ferman-ı ilahiyi eklemek gerekir. Selametle kalınız.
.