Artık bir şeyi daha fark ediyorum.
Ölüm, yüreğimi derinden etkilemiyor sanki. Ölüm hakkında okuduklarımın ile duygusal olarak ulaştığım nokta arasında derin farklar yok, ancak bildiğim kadar "neden etkilenmediğim" sorusu korkutuyor beni.
Duygusal anlamda algılarım mı zayıfladı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bilgi, duygu ve amel dengeli olmalı ki insan kişilik ve kimlik olarak şahsiyetli olsun, ruhen rahatlasın.
Ölüm, hayatın karşısında duran ve hayatın ne olduğu ve nasıllığı hakkında açılımlar yapan dilsiz bir hatip gibi. Efendimiz (sav), iki vaiz vardır ki bunlardan bir konuşarak, diğeri susarak vaaz eder. Biri Kur'an-ı Kerim diğeri ise ölümdür, buyurmuştur.
Bilinçli hayatın ve fırsatlar dünyasının son eylemidir ölüm. Dünya hayatı, ebedi hayat için bir fırsatlar ülkesidir. Karlı veya zararına alış verişi burada yapar insan. Kazançlı çıkması veya zarara uğraması burada başlar ve burada biter.
Üst kattaki komşumu yakından tanımıyordum. Bir iki senedir aynı blokta otuyoruz. Boya işi ile meşgul iken ayağının alttaki sandalye kaymış ve düşmüş, başını çarpmış. Beyin kanaması... Birkaç gün yoğun bakım... Sonra ebedi alem...
Kalabalık bir cemaatle toprağa verirken düşünce dünyasına daldım her zaman olduğu gibi. Ne hikmetse bir kürek toprak atasım gelmiyor içimden. İlk gecesine uğurlayacağımız bir can üzerinden empati yapmak isterim kendi geleceğim için. Sevdiklerinin üzerine avuç avuç toprak attığı bir insan ne düşünür? Dostlarına, dost gözüyle bakabilir mi? Beni yalnızlığa terk ederek nereye gidiyorsunuz demez mi? Soğuk ve kara toprağın bağrında topraktan daha soğuk bir bedeni emanet edenlere nasıl sevgi duyulabilir ki?
Kabre inen yakınına her taraftan bir çok direktif yağdıran bilmişler; altına biraz toprak koy, tahtayı daha dik yerleştir, açık kalmasın yandan vur biraz vs. vs... devamlı konuşuyordu.
Bir taraftan Kur'an-ı Kerim tilavet olunurken gölgeliklere yığılan bedenlerin her biri başka bir aleme dalıp gitmişlerdir o an... Felak ve Nas sureleri, İhlas ve Tekasür sureleri, Fatiha suresi ve tekbirler ardından dua... Kabrin başında vazifesini yapanlar, mezarı düzenlemişler ağır ağır hareketlerle yavaşlıyorlar. Birbirine anlamlı-anlamsız bakan gözler, yana düşmüş başlar... Hepsi burada... Kimi ölümü düşünüyor, kimi toprağa emanet edilen beden ile geçirilmiş acı tatlı günleri düşünüyordu.
"Ölüm hakkında sizin bildiklerinizi hayvanlar bilse onlarda yiyecek et bulamazdınız" sözü bizi daha bir düşündürüyor. Ölüm hakkında rabıta yapmayı, hayata bağlanmak ve onu en güzel biçimde değerlendirmek olarak bilen bir millet artık ölümden korkar olmuş diyesimiz geliyor. Gençlerimizi ölümlü dünyada devamlı yaşayacakmış gibi düşünürken, yaşı ilerlemiş olanlar ölümü çok tabii olarak görüyorlar.
"Ölüm güzel olmasaydı ölür müydü peygamber" demiş şair.
Şehitlik gibi güzel bir son ile dünya hayatına veda etmek varken gaflette geçen ömür ne büyük bir yüktür insana." Zevkleri kesen ölümü sıkça anın" diyen Peygamber Efendimizin (sav) sözünü hatırlıyorum. "İnsanın akıllısı, ölümü hatırlayan ve ona hazırlık yapandır" diyerek akıllı olmanız seviyesini çizmiş Efendimiz (sav)...
Gaflet bulutlarının etrafını sardığı gönül iklimine ölümü hatırlatıp her gün önünden geçtiğimiz geçmişlerimizi ruhuna Fatihalar okumak ne güzeldir.
Geleceğe yatırım yapanlar ölümü düşünsünler vesselam...
.