Bu yazı yazılmak zorundaydı. Bu zulüm, kelimelerin sırtından gösterilmeye mecburdu. Kendi bayramlarını bahane edip Mescid-i Aksaya (en uzak mescid)giren bu Siyonist askerler, orada yapılan dini çalışmaları, ibadetleri yok saymıştır.

Kendi keyifleri için geçerli olup olmadığına bakmaksızın İlk kıblemizi pis ayaklarıyla çiğneyen bu rezil herifler hakikatli bir tokadı hak ediyorlar.

Vicdan sahibi insanların en çok ağrına giden şey, zulmü görüp de eli kolu bağlı durmak. Bu mümkün mü? Yani eli kolu bağlı durmak... Hayır, mutlaka yapılacak bir şeyler vardır. Dünyanın bu kadar küçüldüğü bir zamanda, 'bir tık' ile her yere ulaşabiliyor insanlar. Öyleyse zulme "dur" demek için ne lazımla yapmak lazımdır.

Uzaktan bakıldığında her şey farklı görünür; güzellikler daha güzel, kötülükler daha kötü... İçine girdiğinde yakının da bulunduğunda daha farklı olabiliyor. İçimi en çok acıtan görüntüler Müslüman kadınlara yapılan o kaba muameleler.

Allah razı olsun, o bacılarımız o kutsal mekanlarda bizim adımıza nöbet tutuyorlar. Bir yiğit insan duruşuyla, güçlü bir bilinçle orada dimdik... Mücadelelerini her daim desteklediğimiz bu güzel ilmi çalışmaları buradan ekonomik katkılarımızı sunabiliriz. İlçemizdeki Kanuni Derneğimiz, orasının taze haberlerini bize ulaştıran, nasıl yardım edebiliriz sorusunun cevabını, bize fısıldayan bir kardeş kuruluştur.

Caddelerimizin kıyısında asılı afişlerden öğrendiğimiz kadarıyla Kudüs'te kurbanımızı kesebilir, bizim adımıza direnen insanların önüne bir tabak yemek koyabiliriz. Hatta oraya düzenlenen seferlere katılıp yakından görebiliriz. Bu, Mekke veya Medine gibi olmasa da yüreğimize dokunan manzaralarla karşılaşabiliriz o tarafa düzenlenmiş bir seferle.

Gidip gelenlerden dinlediğimiz olaylar bizi çok rahatsız etti. Ama her gün bir şey yapmadan bunları izleyip üzülmek yerine, kalkıp dua etmek, Rabbimizden namazla ve sabırla yardım istemek şimdiki işimiz.

Dünya siyasetini bilmek için Yahudi'yi tanımak lazım derdi rahmetli Hocamız. Oradaki zulümlerle Ülkemizi bile karıştırmak isterler. Hazır zayıf kalmış bir Türkiye ses çıkaramaz, ses çıkarsa bile onlara kimse destek veremez. O durumda iken "Uluslararası anlaşmalar vb. birçok engel varken kimse bize bir şey yapamaz" diye düşünen terörist bir devlet tavrı bu. Dünyayı bir kovanın gibi, avucunun içi gibi bilen bu zalimler Rabbimizin ilahi yardımını hiç hesaba katmıyorlar galiba.

Ancak oralarda yaşayanlar kim bilir ne kadar çok ilahi yardıma muhatap oluyorlardır. Şahit olmak için oralarda olmak gerek. Zulme dur demek için oralarda olmak gerekir. Oralarda olmanın yolu da ülkemizde köklü bir istikrar sahibi olmak gerekir.

Bu zalim kavim hakkında Rabbimizin buyruklarını bir kez daha okumak, hatırlamak lazımdır;

Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitapta) şunu yazdık: "Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resullerimiz apaçık deliller getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hala) yeryüzünde aşırı gitmektedir. (maide suresi 32)


İsrailoğullarından inkar edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. (maide suresi 7)

Haddi aşan bu zalimler Kitabın ayetlerini değiştirdiler, kendi çıkarları adına tüm insanları küçüksediler ve onları köle gibi kullanmak istediler ve istiyorlar. İnsanlığın en büyük belası bu düşünce sahip tük kafalardır. B u da en çok Siyonist zalimlerin omuzları üzerinde var.

Bize düşen şey, Nisa Suresinde verilen emirdir. Haberimiz olduğu zaman habersiz gibi davranamayız.

4/NİSA-75: Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: «Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zalim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder» diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?