Ayaz bir gecede işten çıkmış evine doğru yol alıyordu. Ara sokaklarda içki şişelerini çarpıştıran sarhoşların gülüşme sesleri ve tefecilerden borç alıp da ödeyemeyen masum insanların acı feryatları yankılanıyordu. Kadın herhangi birine yakalanmamak için adımlarını hızlandırdı.

Karşıya geçerken tekerleklerin acı çığlığı duyuldu. Kadın daha ne olduğunu anlayamadan havada süzüldüğünü daha doğrusu savrulduğunu fark etti. Ne olmuştu az önce, arabamı çarpmıştı yoksa? Daha sorularının cevabını bulamadan gözleri ağır ağır kapandı ve bilincini kaybetti.

Gözlerini açtığında iki katlı, geniş bahçeli bir evin önündeydi kadın. Ne oluyordu, anlayamamıştı açıkçası. Evin kapısı açıktı ve onu içeri davet ediyordu sanki. Bu daveti reddetmedi ve içeri süzüldü kadın. Ardından kapıyı sessizce kapattı. Odaları yemek kokusu ve sıcak bir hava dalgası sarıp sarmalamıştı. Evin içinde "Hadi Jerry, kaçabilirsin!" diye bağıran küçük bir kızın sesi yankılanıyordu. Kalın ancak narin bir erkek sesi de rekabet etmek istercesine gülüp "Hadi Tom, yakalayabilirsin!" diye bağırıyordu. Kadın korkmaya başlamıştı. Ses ona çok tanıdık gelmişti ancak ne kadar zorlarsa zorlasın hatırlayamıyordu.

Yavaşça ilerlemeye başladı kadın. Koltukta oturanların arkası dönüktü. İkisi de gülüyordu. Evde başkasının varlığını hissetmiyor gibiydiler. Adam küçük kızı kucağına aldı ve gıdıklamaya başladı.Kahkahalar şiddetlendi, sanki ev sarsılıyordu. Ancak kadın hiçbirini duyamıyordu. Az önce gördüğü şey yüzünden şoktaydı.Kocasının beş yıl önce kendisinden kaçırdığı minik parçasına benziyordu. Kendi kendine; "Ne oluyor burada?" diye mırıldandı.

Küçük kız gözlerini onun olduğu tarafa çevirdi, ancak kadını görememişti. Kadın sarsak adımlarla onlara doğru ilerledi. Lakin onlar uzaklaşıyordu sanki. Elinden geldiğince hızlı davrandı.Tam karşılarında durdu.

Bu günü, dün gibi hatırlıyordu. "Eski kocası" kızını da alıp gece yarısı evi terk edecekti. Kadın ertesi sabah bir not bulacaktı. Bir hafta sonra da boşanma ve velayet davasının açıldığına dair iki zarf gelecekti. Kadın olanlara anlam vermek için çabalıyordu ancak bir türlü olmuyordu. Sanki çamura saplanmış bir araba gibi düşünceleri badanaj yapıyordu.

Hala deliler gibi sevdiği adam karşısındaydı. Son gördüğü gün ki gibiydi.Gerçi son gördüğü günü şimdi yeniden yaşamaktaydı. Adamın yemyeşil gözleri, sevginin ardında saklanan suçluluğu gösteriyordu. Siyah gür ve dolgun saçları ise aralarda beyaz teller sayesinde göze daha bir hoş geliyordu. Ne yazık, gözlerindeki sevgi kendisine değil, kızınaydı. O kadar içten bakıyordu ki kızına.

Kızının kahvenin en yumuşak tonu saçlarına işlemişti. Esmer teni onu daha da tatlı kılıyordu. Yedi denizin en güzel tonunu kendine saklayan mavi gözleri çok güzeldi.

Kadın kendi kendine, özlem dolu bir sesle "Minik kopyam!" diye mırıldandı. Mutfak olduğunu düşündüğü yerden tiz bir kadın sesi, daha doğrusu kendi sesi; "Yemek hazır!" diye yankılanıyordu. Güldü kendisine. Ses tonu gerçekten kulak tırmalayıcıymış. Kulak tırmalayıcı olduğu kadar da soğuktu. Adamın yüzünde ki gülümseme dondu, gözlerinden suçluluk hissi geçti. Soğuk bir şekilde "Tamam!" diye inledi ön dişleri birbirine baskı yaparken.

Kızı kucağında ayağa kalktı ve yemek masasına doğru ilerledi. Kadın bu tanımlayamadığı olay karşısında dona kaldı. Şu an karşısında beş yıldır görmediği eski kocası ve kızı duruyordu. Doya doya baktı onlara. O kadar özlemişti ki kızını ve eski kocasını. İçi kavruluyordu aşkıyla. Her gece özlemle yatıyordu soğuk yataklarda.

Gördüğü adamın "eski kocası" olduğunu kabul etmek istemiyordu kadın. Her zaman "genç" diye bahsedilmesini istediği gibi. Halbuki 40 yaşına varmıştı. Belki gerçekten gençti, ancak ruhu zayıf düşmüştü. Bu da bedenini etkiliyordu. Hastalıklar üstüne gelmişti, yakın bir zamanda ameliyat olması gerekiyordu. Kocası değildi artık o adam. Beyni, bunun üstüne bastırarak tekrarlasa da kadın inanmak istemiyordu.

Ancak adamın gözünde ki soğukluğu görünce son kez güldü haline, içindeki fırtına durdu ve yerini sessizliğe bıraktı. Bir başkasını mı seviyordu? Yeni bir aile mi kurmuştu? Kadın fark etmese de gözünden bir damla yaş firar etti aşağılara. Bunu beklermiş gibi diğerleri de süzüldü kirpiklerinin arasından. Bu sağanak altında kadın kendini usulca tekli koltuğa bıraktı.

Yemek masasında olaylar sessiz bir şekilde gelişiyordu. Kadın biliyordu ki ne kadar sessiz ise bir o kadar da tehlikeliydi. Kelimeler değil gözler konuşuyordu. Küçük kız ise her şeyden habersiz yemeğinin peşindeydi. Kaşığa aldığı yemeğini. Gözlerini kapatıp gururla gülümsüyordu. Ancak açtığı an istem dışı elini titretip yemeği düşürüyordu. Babası onun bu halini sevgi dolu gözlerle izliyordu.

Kadın düşündü o an, kendi kızına hiç böyle bakmış mıydı geçen onca yıl? Belki de adam doğru olanı yapmıştı. Kadın, kızına asla böyle bakamayacaktı.

Küçük kız sinirlenip elindekini masaya adeta fırlattı. Masadaki yabancı sarışın kadın sertçe baktı küçük kıza, tam bir şey diyecekken babası kaşığı aldı ve küçük kıza yedirmeye başladı. Küçük kız sessizce teşekkür etti. Yemeğini bitirdiği an sandalyeden zıplayarak atladı. Adam onun bu haline tebessüm etti. Küçük kız merdivenlere yönelirken yabancı kadın da saate baktı. Bir anda akrep ile yelkovan sıra dışı bir hızla ilerlemeye başladı. Buğulu bir camın arkasından bakıyordu sanki. Her şey bulanık. Bir çan sesi ile saat durdu. Buna eş değer olarak kadının başına keskin bir ağrı saplandı.

Merdivenlerden tok bir ses geldi. Kadın zorla da olsa başını o yöne çevirdi. Adam kucağındaki kızı ile gitmek için hazırlanıyordu. Elindeki kağıda baktı. Yüzünde ki soğukluk gitti ve yerini buruk bir gülümseme kapladı.Gözünden bir damla yaş düştü kağıdın en ücra köşesine. Adamın ağzından iki kelime kaçtı "Özür dilerim..." Sanki devamı var da söyleyemiyor gibiydi.

Kadın ağlamak istedi. "Böyle mi gittin o zamanlar?" diye sarsılarak ağlamak... İçi yanıyordu. Sanki yok oluyordu. Saat yine hızlanmaya başladı ancak bu sefer bulunduğu ortam da değişiyordu. Başında ki ağrı da şiddetleniyordu. Beyaz ve krem renginin ağırlıklı olduğu bir odadaydı şimdi.

Koltukta sarı saçlı ela gözlü bir kadın ile eski kocası dediği erkek oturuyordu. Karşılarında ise biricik kızı duruyordu. Küçük kızın gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Kadın yavaşça kızına ilerledi. "Lütfen, lütfen düşündüğüm şey olmasın" diye mırıldandı kadın. Nasıl olurdu ? "Bir başkasını mı seviyor ben onun aşkından ölürken" diye mırıldandı kadın. Aldatılmış olmanın verdiği hislerle sarsılıyordu. Ardından küçük kızın iç çekişini duydu. Avazı çıktığı kadar bağırarak "Annem nerede ?" diye yırtınıyordu.Yeşil gözler suçluluk ile kısıldı."Annen öldü" dedi.

Sesi zor duyuluyordu, ancak kadının zihni dalga geçmek ister gibi tekrarlıyordu. Bir anda her yer karardı. Kadın yere yığıldı. Kendi kızı, kendisinin yaşadığını bilmiyordu. Etrafa küller dökülmeye başladı. Savrulurken küllerin arasından annesi, babası, kardeşi, kızı, eski kocası ve daha bir çok sevdiği kişi soluyordu. Bir anda küller anılarını göstermeye başladı. Artık etrafa savrulmuyordu küller, kadının etrafını sarıyordu.

Araba çarptığında havaya savrulup düşen baygın kadının son duyduğu şey ise; "Beyin ölümü gerçekleşti!"olmuştu. Kadın oracıkta anılarının arasın da boğularak yok oldu.

Hanse Rana CÖMEZ