Fecabook sayfalarında gönlünce sörf yaparken buldu kendini ilgilenen adam. Çünkü bir seçim sonrasıydı ve kimin ne dediğini, kimin ne yazdığını merak ediyordu. Seçimi kazananların keyfi yerindeydi lakin aynı yaşam tarzını benimsemiş insanlardan bazılarının birbirine saldırmasına kızıyordu ilgilenen adam.

Olaylara farklı açıdan bakıldığında sinirlerinin horon tepiş hızı da artıyordu.

"Hadi, kendin tek başına seçime girdin ve umduğunu bulamadın fakat bak bir de buradan oku olayları..." deyip başlayan yorumlar, tartışmayı alevlendiriyordu. "Siz kimlerle bir araya geldiniz, kimleri meclise taşıdınız?" diye sormaya başladıkça cümlelerin sıcaklığı da değişiyordu.

Yazanlar, yazdıkça kızıyor, okuyanlar, okudukça "adam, haklı valla" diyorlar, hemen bir beğeni bırakıyorlar veya yorum yapıyorlardı.

İlgilenen adam bunları okuyor, izliyor ve geçiyordu.

Ayrıca cemaatlerin siyasi tercihlerinin ses kayıtları da sosyal medyaya düşmüştü. "Sayın büyüğümüz bu sefer şu partinin desteklenmesini uygun buldular, büyüğümüzün sözüne itaat ederseniz kurtulursunuz. Öldüğünüz zaman Allah büyüğümüzü gönderecek vb. " gibi konuşmalar.

Sonra patates-soğan muhabbeti ile ilgili videoları izledi. Halk şairlerinin atışması gibi bir şey olmuştu. Birileri seçim öncesi "güle güle Erdoğan" diye nakaratı noktalıyor, diğerleri ise seçim sonrası "nasıl koydu Erdoğan!!!" nakaratı ile bitiyordu.

Muhalefet liderlerinin konuşmalarını dinledi, Doğu-Beyazıt'taki öldürme olaylarını okudu. Hazımsızlığı gördü. Bu memleketi bir şekilde huzursuz etmek isteyenleri bir kez daha gördü. Herkes haddini bilecek diyen hadsizleri dinledi. Herkes yaptığının hesabını verecek diyen yiğitleri de duydu. Haddini bilen herkes hesabın verileceğini çok iyi bilirdi zaten.

Sonra avucunda tuttuğu cep telefonunun ekranını, başparmağının ahenkli ileri doğru itişlerinin ardı ardına geliyordu. Ekran kayıyor yeni bilgiler, yeni görüntüler gözlerinin önünden akıp geçerken seçim zaferini göremeden Rahmet-i Rahmana uğurlan memleketin en farklı hatibi Abdülmetin Balkanlıoğlu hakkında yapılmış yorumlardan birini okudu. Onu manevi hakkını korumak adına karşı müdafaa cümlesi yazmayı uygun gördü.

Vefat etmiş birinin ardından böyle fütursuzca yorum yapan birine cevap yazmak zorunda hissetti kendini. Çünkü rahmetliyi tanır, dinler ve severdi ilgilenen adam. Yazışmalar birbirini takip etti. Muhatabı hurafelerden kurtulmak için bir kitap tavsiye edeceğini yazıca merak edip kitabın ismini istedi.

Karşıdan Kur'an-ı Kerim cevabını alınca memnun oldu. Zira iki müslümanın asında bir tartışma çıkarsa meseleyi Allah'a ve Rasulü'ne götürmek gerekiyordu.

Kitabı okur ve baş tacı ederdi.

Karşıdan gelen mesaj "kulları neredeyse peygamber mertebesinde putlaştırmanın ne demek olduğunu vb. her türlü sorunun cevabını bulunabileceği bir kitaptır" mesajı gelince sevindi ilgilenen adam. Evet, bu seçimlerde de görüldü ki bazı cemaatlerin büyüklerine verdiği rütbe peygambere verilen değer gibiydi. Onun yanlış kanaatlerini doğru gibi kabul ediliyordu. Yine kitapta tövbe 31. Ayette "Hahamlarını ve rahiplerini, Mesih oğlu İsa'yı rab kabul edenlerden" de bahsediyor.

Demek ki kulları peygamber gibi görme problemi, din büyüklerini ilah gibi görme problemi de varmış... Lakin daha başka bir problemi de işaret ediyordu kitap.

İşte onu da ilgilenen adam yazdı ve mesaj olarak gönderdi. "Nefsini, ilah edineni görmedin mi? Onların gözleri vardır, görmezler; kulakları vardır, işitmezler, kalpleri vardır anlamazlar..." diye yazıp diğer bir probleme işaret etti ve bıraktı.

Arzusuna göre yaşayan, istediği gibi giyinip kuşanan ve dinin bu konulardaki emirlerini ve tavsiyelerini görmezden gelen tüm insanlara, özelde Müslümanım diyenlere büyük bir nasihattir" diye yazdı.

Bir fecabook sörfünün bu mecraya sürükleneceğini bilmeden yazdı yazacağını ve bitirdi ilgilenen adam.