Hocasının verdiği performans ödevini yapacaktı ama aklında hiçbir şey yoktu. Bir kitabın özetini yapınız diye bir ödev verseydi, internetin bir köşesinde bulur birkaç kelimesini değiştirir ve orijinal bir metin gibi sunabilirdi. Bu ödev, Kur'an-ı Kerim ile kendi arasındaki hikayenin yazılmasıydı ama nasıl yapacağını bilemiyordu.

Düşündü, düşündü, düşündü... Evet, aklına seçmeli ders olarak bu Kur'an- Kerim dersi seçerken içinden geçen düşünceleri ya da anne babasının bu konudaki yönlendirmelerini veya ortaokulda hocalarının "İmam Hatip Lisesine gidiniz eğer yüksek puan alıp diğer liselere gitseniz dahi..." diye başlayan cümlelerini bir bir yazabilirdi.

Evdekilerin her Perşembe akşamı geçmişlerinin ruhları için okudukları Yasin-i şerif geleneğini devam ettirmesi için Kur'an dersini seçmesi lazımdı. Evde büyük annesi, büyük dedesi bu konuda ısrarcıydı. Anne babası ise daha çok iyi bir liseden kaliteli bir üniversiteyi kazanmasını ve kendisini kurtarmasını istiyordu. Evdeki köklü gelenek hükmünü sürdü, iyi bir lisede Kur'an-ı Kerim dersini seçerek büyüklerinin arzularını yerine getirmiş olacaktı.

"Kendini kurtarmak" kelimesine takıldı. Kaliteli üniversitelerden sonra hayatını garanti altına almış olacaktı. Lakin Kur'an-ı Kerim'de "cennete girenler kurtuluşa erenlerdir" mealinde bir ayetle karşılaşmıştı. İyi bir işe girince mi kurtulacak, iyi bir üniversiteyi kazanınca mı, cenneti kazanacak bilgi ve amellere sahip olunca mı kurtuluşa erecekti? Böylece terazinin bir kefesine onu, diğer kefesine öbür düşünceyi koyarak kıyaslayınca birini tercih etmekte zorlanıyordu. Biri varken diğerli olmayacak gibi düşündüğünde ürperiyordu.

Meal okurken "Dünyadan da nasibini unutma" diye bir ayetle karşılaşınca rahatladığını hissetti. Dünyalık gibi görünen "iyi bir lise ve kaliteli bir üniversite" okurken, hatta çok zengin bir hayat yaşarken bile Kur'an'ı okumayı ve okuduklarına göre de davranmayı prensip edinirse dünyadan nasibini unutmamış olurdu.

Arada bir meal okurken, diye kurduğu cümlelerin de bir hikayesi vardı. Hafta sonu üç beş arkadaşıyla katılmış oldukları Kur'an sohbetlerinden öğrenmişti. Farklı liselerden gelen arkadaşlarıyla birlikte almışlardı bu kararı. İki aydır hiç aksatmadan devam ediyordu bir sayfa meal okumalarına. Sohbet yapan hocası "beğendiğiniz ayetlerin ufak bir not defterine kaydedin" demişti.

Samimi bir Müslüman olmak istiyordu. Rabbinin huzurunda mahcup olmak da istemiyordu. Rast gele yaşamaktan korkuyordu. Çok kazanmak değildi derdi, ele güne muhtaç olmadan yaşamaktı. Hem ilk ayet de "Oku!" demiş yeri göğü Yaratan. Sadece Mevla'nın bu sözünün hatırına günde beş dakika Kur'an okuyarak onunla konuşmak istiyordu.

Kur'an dersini nasıl seçtiğini, derslere nasıl hazırlandığını, ezberlerde nasıl zorlandığı, Kur'an dersinde arkadaşları ile geçen neşeli dakikaları, hocanın izlettiği videolardan bahsedecektik daha...

Kur'an ile hikayesi bu kadar kısa sürmemeliydi. Onu eline aldığında ruhunun derinliklerindeki tarif edilemez coşkuyu nasıl yazacağını da bilmiyordu. Peygamber Efendimiz (sav)'in "Ben onu dinlemesini de severim diye Abdullah ibni Mesud'a kendisine Kuran okumasını istediğini hatırladı. O mübarek insan, Hud Suresini dinlerken "emrolunduğun biri dosdoğru ol" ayeti okunduğunda ağlıyordu. Neden ağlıyordu Kainatın güzeli, o müşfik insan. Gerçi bir defasında da "benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz" buyurmuşlardı. Kur'an ile arasındaki bağlantının örnekliğini Ondan öğrenmesi gerekiyordu.

Sahabelerin Kur'an'a karşı tutum ve davranışlarını çok merak ediyordu. Geçen haftalarda sınıftaki her arkadaşının bir paragraf okuduğu o makaleyi hatırladı. Seyyid Kutup, "Yoldaki İşaretler" kitabının "Eşsiz bir Kur'an Nesli" başlıklı yazısında "Sahabeler beş on ayet okurlar sonra gidip onun tatbik ederler/uygularlarmış. Yani bir askerin komutanından emir alması gibi hemen yerine getirirlermiş."

İstiyordu ki kendi de öyle olsun. Okuduğu bir ayeti hemen gündelik hayatta tatbik etsin. Lakin çevresindeki hayat Kur'an-ı Kerim ödevi de olsa "ödevdi" işte, o kadar. Diğer derslerden verilen bir performans ödevi gibi bir ödev... Hayatında daha fazla yaşama alanı da yoktu, imkanı da... Yoktu ama o bu alanı genişletmek, bu imkansızı mümkün kılmak için okumak, öğrenmek ve Kur'anın öngördüğü gibi bir hayat yaşamak istiyordu.