Cumhuriyet gazetesinde Kur'an-ı Kerim yarışmasına bir eleştiri babından kalanmış bir köşe yazısıydı.
Başlık zaten dikkat çekici idi ve bizi ilgilendiriyordu: Okunup dinlenen Kuran'dan "seyredilen" Kuran'a...(Tayfun Atay) Ramazan ayı boyunca teravih sonrası yayınlanan Kur'an-ı Kerimi güzel okuma yarışmasını kalemine dolamış.
Sonunda söyleyeceğim sözü baştan söyleyelim de kanaatimi belirtmiş olayım. Yazı çok ideali savunurmuş gibi görünüyor. Lakin bana ülkemizin bir numaralı kanalında böyle bir program yapmayın demek gibi geldi. Yanlış bir hüküm olabilir mi bence değil ama bir de siz okuyun.
Yazarın kullandığı terimlerden işe başlarsak dini meseleleri biliyor. Birkaç kitabı var piyasada. Rahatlıkla ve isabetlice kullandığı İslami kavramlar ikna edici gibi.
Yazısına "O ses Türkiye" eğlence programı formatında vurgusuyla alttan bir kroşe geçiriyor. Bir eğlence programın ile bir Kur'an programı aynı formatta olamaz algısı oluşturur ki doğrudur.
Tabii cevabımız hazır; teknik ve yöntemler başka muhteva/içerik başka olabilir. Onlar bir alettir, iyiyi icra edersen iyi, kötü icra edersen kötü sonuç verir. "O ses Türkiye" formatı mademki insanların özellikle de gençlerin dikkatini çekmiştir, neden olmasın, kullanılabilir. Bunda bir yasak söz konusu olamaz.
Bizler "edebiyat tarihini" anlatırken batılı anlamda roman, hikaye, tiyatro konusunda ilkin eser tercümeleri sonra adaptasyon/uyarlama ve ardından da telif/orijinal eserler verildi, diyoruz. Yeni ve güçlü olan karşısında her insan topluluğu böyle yapar. Format mevzusunu geçelim.
Ortamı tarif ederek "seküler psikoloji" içinde izlemek. Seküler dinsiz, yani din dışı ( dinden bağımsız olan) anlamında kullanılırmış, güvenilir bir dostumun açıklamasıyla aktarmış olayım. Yani o yarışmada birinci olana birçok altın veriliyor ya, bunu dertlenmiş yazar. Neymiş efendim, okuyan gençler devamlı çil çil altınları ve jüriden alacağı puanlar düşünürken, seyirciden toplayacağı puanları hayal ederken dili ile gönlü asında nasıl istibat kurabilirlermiş.
Hem psikoloji der hem de bihaber gibi davranır. İnsan bir işe yoğunlaştığında kendini kaptırdığında gayrisi onun dikkatini çekmez. Kur'an'ı en güzel şekilde okumak, kelimelerle kavga etmeden okşar gibi okumak (bunu da programdaki jüriden öğrendim) hedeflenir. Ortamın nezihliği zaten insanı büyülüyor. Bir de ilahi kelamın etkisi... Sormayın, kimse o çil çil altınları düşünmez. O sonraki iştir.
Hem bizler biliriz ki dünya çapında hafızlık ve güzel okuma yarışmaları yapılır. Orada da birinci olanlara hediyeler verilir. Şimdi denebilir mi ki bunlar geçim kaynağı olarak hafızlığı seçmişlerdir. Hatta çevremizde bile hatim eden yavrulara birçok hediyeler verilir. Onlar da mı çil çil hediyeler için okumuşlardır.
Jürinin, hafızlara söylediği bazı güzel nasihatler de çok güzel. "Kur'an'ı okurken dilinizle gönlünüz birlikte hareket etsin!.. Bunu göremedim ben." Yahut, "Biraz daha 'Aşr-ı Şerif' ile hemhal olun!" gibi. Bu tür yarışmada puanı söyleyip geçebilirlerdi ancak o kısa açıklamalarla bilgi paylaşımı da yapılıyor. Gönül ile dili birleştirme uyarısı yazarımızın pek beceremeyeceği iş sanırım.
"Seyredilen" Kur'an söz konusu burada... Kur'an, kıraat edilmiyor, "temaşa" ediliyor" cümlesi de havada kalıyor. Kulak ve gönül hiç çalışmıyor da hafızlar bazı figürler mi çiziyor? Yok, öyle bir şey tabii.
Tüm bu itirazlardan sonra samimi bir Müslüman'ın yaptığı bir uyarı olsaydı, can ü gönülden kabul edilecekti belki. Hem hakikat kimden, nasıl gelirse gelsin kabullenmek gerek, uyarısının tam yeri burası değil sanırım. Çünkü başka mahallenin insanından bu eleştirileri duymak beni tedirgin etti. Niyetinin ne olduğu konusunda tereddütlerimden olsa gerek.
Son söz olarak, sanırım asrımızın öğretim dili yarışmak ve yarıştırmak. Bilgi, meal yarışmaları, hadis yarışmaları, fıkıh yarışmaları ve umre ödülleri de bu değerlendirme içine girebilir. Kitabımızın amacı okumak bile değildir aslında. İhlaslı bir şekilde amel etmektir. Rabbimiz okunmasına bile sevap yazmış.
Biraz uzun oldu ama bir şeyin de altını çizelim. Bu eleştiri kalplerimizi bölmesin. Bunların her biri şahsi yorumlarımızdır. Kabulü de mümkün reddi de. Şahsen ben alınmam.