Aralık ayının son, ocak ayının ise ilk gününün buluştuğu geceydi. Gündüzden kalan kuru ayazın etkisi geceye de sirayet etmişti. Erkek öğrenci yurdunun demirden yapılmış çift kanatlı giriş kapısı her açıldığında dışarıdan kuru ayazın oluşturduğu buhar içeri giriyordu. Lokma büyüklüğünde lapa lapa kar yağıyordu. Anne babasından ayrı öğrenciler Erkek Öğrenci Yetiştirme Yurdunu kendi evi olarak kabul etmişlerdi. Minarelerden ezan sesleri duyuluyordu, iş yerlerinde çalışan ve okulda ki öğrenciler akşam karanlığı ile birlikte yurda geliyorlardı. Şiddetli esen rüzgarın kar yağışı ile birleşmesinden oluşan fırtına dışarıda ki öğrencileri adeta döver gibi hırpalıyordu. Fırtına'nın eziyetini azaltmak isteyenler yurt müdürlüğünce verilen montları üzerlerine, başlarına da kapüşonlarını giymişlerdi. Olumsuz havanın etkisinden kurtulmak isteyen öğrenciler, demir kapıyı hızla açarak içeriye giriyordu. İçeride montlarında ve kapüşonlarında ki karları elleriyle, bot veya ayakkabılarında ki karları ise ayaklarını beton zemine rap rap vurarak temizliyorlardı. Temizlenen karlar, içeride sıcak ortamla buluşunca eriyor, demir kapının altından dışarıya sızıyordu.

Nöbetçi öğretmen odası giriş kapısının sağına yapılmıştı, öğrencileri gören duvarı boydan boya camdandı, odanın bu özelliğinden yararlanarak, öğrencilerin yoklamasını yapıyordum. Annesi ve babası birbirlerinden ayrılırken babasının yanında kalacağını ifade ederek, velayeti babasına verilen Abdi en son gelen öğrencim oldu. Nöbetçi odasında yapılması gereken idari işlerimi yaptıktan sonra gece bekçisine yurdun çevresini kontrol etmesini, dış kapıyı da kilitlemesi talimatını verdim. Aşçılara haber saldım yemek hazır mı diye? Sigara içmekten bozulan cızırtılı sesiyle, Aşçı Kemal, 'Hocam yemek hazır.' dedi. Bu söz üzerine yurdun koğuş başkanlarına haber gönderdim, öğrenciler akşam yemeğine insinler diye.

Yemekhaneye mozaik desenli merdivenlerden inen bazı öğrenciler kendi aralarında şakalaşıyor, disiplini bozucu davranışlarda bulunuyorlardı. Abdi 'Arkadaşlar dikkatli olun yurdu koruyun, öğretmenimize yardımcı olun, burası bizim için çok değerli, kıymetini iyi bilin.' Diye telkinlerde bulunuyor, disiplini sağlayabilmem konusunda kendince bana yardımcı olmaya çalışıyordu. Abdi'nin telkinleri benim disiplin konusunda tavizsiz davranışım etkisini göstermiş olacak ki öğrenciler sırasıyla sessizce yemekhaneye indiler.

Abdi'ye teşekkür etmek için yemekten sonra yanıma çağırdım. Ailesi ve kendisi hakkında bir takım sorular sordum önce anlatmak istemedi ama ona verdiğim güvenden olacak ki biraz düşündü, yutkundu, başını önüne eğdi, gözlerinden yaşlar istem dışı akmaya başladı. Abdi'nin bu haline üzüldüm, sorduğuma pişman oldum. Abdi gözlerini ayakuçlarında bir noktaya sabitledi, benim duyacağım sessizlikte anlatmaya başladı.

'Öğretmenim annem ile babam mahkeme kararıyla ayrıldıklarında ben babamı tercih ettim. Babam ikinci evliliğini yaptı, yeni annem beni istemedi. Ben de annemin yanına gittim, dedem mahkemede babamı seçtim diye beni kabul etmedi. Yersiz yurtsuz ve evsiz kalmıştım. Yurda yerleştirilinceye kadar köprü altlarında, hırsız, tinerci çocuklarla tam dört yıl yaşadım. Evsiz, barksız kalmanın ne kadar zor olduğunu çok iyi biliyorum. Bir ay sonra yaşım 18'i dolduruyor ve yurttan ayrılmak zorunda kalacağım. Çok üzgünüm yine de bu imkanı Devletimiz bize verdiği için Allah Devletimizi daim kılsın. Ben şimdi sizden izin istiyorum, yok yazmayın ev arayacağım.

'Abdi oğlum yurttan gittiğin zaman seni yok yazmak zorundayım, yarın tatil ve gündüz gözü ile ev ara. Hem dışarıda da çok kar yağıyor ve fırtına var, bu gece yılbaşı gecesi, tehlikeli olabilir.'

'Yok, öğretmenim bana bir şey olmaz, gitmem gerekiyor.'

Abdi, arkadaşı Resul'ü de yanına alarak yurttan ayrıldı.

Gece yat yoklamasında Abdi'yi ve Resul'ü yok yazdım. Sabah ezanına kadar uyumadım, ezandan sonra uyumaya gidiyordum ki dış kapıya kırılacak gibi vuruldu. Bekçiye kapıya bakmasını ve açmasını söyledim. İçeri Abdi ve Resul girdi. İkisi de boydan boya çamura bulanmıştı. Abdi sarhoştu, ayakta zor duruyordu. Merdiven tırabzanlarından destek alarak yatakhaneye kadar gitti, kendisini çamurlu elbisesiyle yatağına attı. Bu durum hoşuma gitmemişti ve konuşmam gerekiyordu. Abdi'ye ayakta duramayacak kadar içmesinin uygun olmadığını, ne tür sıkıntısı var ise benimle paylaşabileceğini söyledim.

'Öğretmenim 18 yaşını doldurdum 1 ay sonra yurttan çıkacağım, ben nasıl geçineceğim?'

'Aman Abdi düşündüğün şeye bak, 4 arkadaşınızı bir araya getirir bir ev tutarız. Kumanya desteği verir, ilk zamanlarda kira yardımı da yaparız. Hem 4 arkadaşın kazancı asgari ücretin iki katı, asgari ücretle geçinen aileler olduğuna göre sizde geçinirsiniz.' Abdi bu sözlerim üzerine yataktan hemen doğruldu.

'Kurtar beni öğretmenim, kurtar beni.

'Ne oldu oğlum niçin kurtarayım seni?'

'Öğretmenim intihar etmek için bir kutu lösemi ilacı, üzerine viski, rakı ve bira içtim, beni kurtar.'

Hemen yurdun yakınında bulunan Devlet Hastanesini telefonla aradım, durumu anlattım, Abdi'nin acilen hastaneye kaldırılması gerektiğini söylediler. Zamanımız yoktu, uyumakta olan Resul'ü yatağından kaldırdım, ambulansı beklemeden hastaneye gittik. Hastane de Abdi'nin midesi yıkandı, yaptığından pişman ve mahcuptu. Abdi taburcu oldu, tebdili mekanda ferahlık vardır misali iş yerini değiştirdim, 4 arkadaşıyla bir ev tuttum. İş yaşamını nasıl yürütüyor diye de zaman zaman çalıştığı iş yerine ziyaretlerde bulundum. Yine bir ziyaretim sırasında askere gitmek için işten ayrılacağını söyledi. Duygulanmıştım, bizim Abdi asker olacaktı.

Birkaç yıl sonra Anadolu Üniversitesinin yemekhanesinde öğle yemeğinde arkadan gözlerim kapatıldı, kim olduğunu bilmemi isteyen bir ses duydum. Gözlerim kapalı olduğu halde ellerimle elbisesini yokladım, üzerinde üniforması vardı. Sesinden tanımıştım 'Sen sen bizim Abdi' sin' dedim. Abdi askerliğini yapmış güvenlik görevlisi olmuştu.

Öğretmenlerimizin gününü kutluyor, mutluluklar diliyorum.