Kurtulmak.Denizde fırtınaya yakalanırsınız, kurtulmak güzeldir.Deprem olur, kurtulmak güzeldir.Kaza olur, kurtulmak güzeldir.İmtihana girersiniz, kurtulmak güzeldir.İnsanın hayat boyunca kurtulmak gibi bir gündemi olur.

Kur'an insanın önüne ayrı bir "Kurtulma" gündemi koyuyor. Ve o kurtuluşu, gerçek kurtuluş olarak niteliyor; daha Kuran diliyle söylersek "Büyük kurtuluş."

Dünyada yaşanan güçlüklerin tamamı, geçici bir süre içinde karşılaşılan imtihan noktaları.İnsan böyle imtihan noktalarında da korku ve ümit arasında gider gelir, bunların tamamı, geçici dünya hayatı ile birlikte sona erer.

Kur'an, "Büyük kurtuluş"u, ebedi hayattaki kurtuluş olarak tanımlıyor. O da, ebedi mutluluk demek olan Cennet ve Cemalullah'la buluşmak olarak ifade edilebilir.

Bir de "Büyük felaket" vardır, Kur'an diliyle ifade edersek "Hüsran" vardır, o da, insanın yolunun cehenneme çıkmasıdır.

"Ne kötü sığınaktır orası!"Allah Teala'nın kurduğu dünya - ahiret sistemi ve onun içindeki insan hikayesi, insanın ebedi kurtuluşa veya hüsrana çıkacak yürüyüşünün hikayesidir.

Ya kazanacağız ya kaybedeceğiz.Allah Teala insana, ebedi kurtuluşun yollarını da gösteriyor, hüsranın sebeplerini de.

İnsanın sınavı, önce bu yolculuğun farkına varmak, Allah Teala ile ilişkisinin, dünyanın, ukbanın farkına varmak. Bu insanı, büyük bir mes'uliyetle karşı karşıya bırakıyor. Dünyayı, ebedi kurtuluşu kazanacak şekilde değerlendirme mes'uliyeti.

Kimi insan bunun farkında oluyor ve dünya hayatını ciddiye alıyor, kimisi de yine Kur'an diliyle ifade edersek "oyun ve eğlence"den ibaret sanıyor. Dünyayı ebediyyen kalınacak bir yurt gibi telakki ediyor ve dünyadaki mutluluklardan sonsuz huzura yöneliyor, üzüntülerden bitmeyecek bir kahır yükleniyor.

Peygamberler, onların izinden giden Allah dostları insanı "Dünya sizi aldatmasın" diye uyarıyor.Bu uyarıları dikkate alan duyarlı mü'minler de, yüreklerinde sürekli korku ile ümit, yani "Havf ve reca" hassasiyeti taşıyorlar.

Son nefeste iman ile gitmek, mizanda sevapları ağır gelmek, Rabbin huzurunda yüzü ak çıkmak, kıldan ince kılıçtan keskin olan Sırat Köprüsünü geçebilmek... Bunlar, mü'minlerin kalb sancısı gibi depreşip duran ukdelerdir. Hazreti İbrahim gibi bir Peygamber, "İnsanların yeniden diriltilecekleri günde "Beni utandırma..." (Şuara, 88) diye dua ediyor, rahmet-i Rahman'a sığınıyor.

Hasan Basri rahmetullahi aleyhe izafe edilen bir menkıbe rivayet edilir:Bir gün yolda giderken çok neş'eli, gülen bir adamla karşılaşır. Ona:"-Ey kardeşim! Sıratı geçtin mi?" diye sorar. Adam: "-Hayır." cevabını verince tekrar sorar: "-Peki cennete mi, yoksa cehenneme mi gideceksin? Bunu biliyor musun?" Adam yine: "-Hayır." diye cevap verir. O vakit Hasan-ı Basri o adama şunları söyler: "-Allah sana afiyet versin! O halde niçin bu kadar taşkınca gülüyorsun? Unutma ki, o kıyamet gününün işi çok çetindir!.." Kuddusi de Hasan Basri Hazretlerinin yüreğindeki yangını, iki mısraya şöyle döker: Geçtin mi sıratı gülüp oynarsın acep sen? Bu ayş ü sefalarla geçen hale güvenme. (DEVAM EDECEK)

ALTINOLUK DERGİSİ/2014 - Haziran, Sayı: 340, Sayfa: 001