KURTULUŞ GÜNLERİ YA DA ZORUNLU EĞİTİM

Neden böyle farklı başlık diye sormayın. Hangi konuyu yazayım diye düşünürken ikisini de bir arada zikretmeye çalışalım, istedim. Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluş günleri, millet hafızasında anılmaya değer günlerdendir. Yaşadıkları bu topraklar uğruna akıtılmış kanlar kutsaldır. İnsandaki vicdan buna mecbur kılar insanı.

Bazı davranışlar her millette varsa o davranış, o his fıtridir diyesim gelir. Bunca farklı coğrafyalardaki insanların birbirinden etkilenmesi zordur ancak yaratıştan insanın içine konulmuş his ile olması gerekir diye düşünüyorum.

Kurtuluş günlerini kutlamak için yapılan faaliyetlere öncülük yapmak, mülki amirlere ve yerel yönetimlere düşer. Gördüğümüz üzere ülkemizdeki yöneticilerimiz bu konuda başarılar. Şehrin insanı aynı duygularda buluşturma istenilecek en güzel şeylerden biridir. Birlik beraberlik her zaman iyidir.

Kutlamalarda mazinin kahramanlık dolu günlerini anlatması en doğal durumdur. Atalarının amaçlarını ve onların güzel geleneklerini yaşatmak gibi sorumluluk da yüklenmeyi hatırlatır.

Düşmana benzedikten sonra kurtulmanın bir anlamı kalmaz değil mi? Düşmanın hal ve hareketlerine benzemiş bir hayatı yaşadıktan sonra yarın ahrette ne yüzle bakarız onların /atalarımızın yüzüne... Biz Türk kavmi ve İslam milletiyiz. Atalarımız da bu topraklarda ezanlar susmasın diye, al bayrağımız inmesin diye, dinimiz İslam'ı özgürce yaşayalım diye mücadele ettiler. İstiklalimize sahip çıkmak için can feda ettiler.

Altı eylül günü de bu ilçede yaşayan herkesin dikkat edeceği bir gündür. Yunanlıları sürüp çıkardığımız bir gündür. Bu konuda daha geniş bilgileri, Kent Müzesindeki ilgili bölümde fotoğraflarla inceleyebilir, öğrenebiliriz. Onlardan asla vazgeçemeyiz. Çünkü asil kan sahibi insanların kutsallarına el uzatanlarını elini nasıl kırdığını bilmek zorundayız. Bu günlerde de bazı hainlerin ve dış mihrakların kırılası parmakları ufak ufak hareketlenmeye başladı, fark ediyorsunuz.

Bu meseleyi burada bırakıp zorunlu eğitime girmek istiyorum. Çağımızın özgürlükçü kafalarına bir tokmak gibi iniyordur bu zorunlu kelimesi. Eğitimi hiçbir devlet boş vermez. Eğitimin zorunlu mevzuları işte bu milli ve dini konular olmalıdır. Bireysel özgürlüklerin insanın nefsine, arzu ve isteklerine köle olmaya yönettiğini gözleyenler, dini ve milli mevzularda zorunluluk olması gerektiğini hissediyorlardır.

Bireysel özgürlük, profan kutsallar üretmeye daha yatkın. Batının ürettikleri teknolojik kanallarla gençlerimizin temiz ve saf zihinlerini işgal edince komşunun tavuğu kaz gibi görünür oluyor. Kendi ülkesini yaşanmaz, sıkıcı bulup başka ülkeleri -ki onlar bizim ezeli düşmanımız listesinde yer alırlar- beğenmeye başlarlar.

Manipülasyona uğramış bu körpe zihinleri de kurtarmak lazım gelir. İyi planlanmış, kendi milletinin tarihi değerleri en güzel şekilde programlamış bir zorunlu eğitim ile nesiller gerçekten kurtulmuş olurlar. Necip Fazıl ne diyor? "Beni Allah tutmuş kim eder azat" Biz tarih boyunca inancımız başımızda taç gibi taşımız insanlarız. Vicdanı hür, fikri hür nesillerle hakiki kurtuluşa erebiliriz ancak. Saçma sapan müfredatlarla kendi kültürümüzden uzak uygulamalarla ne kurtuluruz ne de kalkınabiliriz.

Yazar İsmet Özel der ki; "Hiçbir şey değişmesin diye her şeyi değiştirdiler." İşte bu kazığı bir daha yememeliyiz. Biz inancıyla, kültürüyle, tarihiyle, gelenek görenekleriyle bu vatanda yaşamış atalarımızın gayelerini gaye edinip o misyonu yüklendiğimizde başarılı oluruz.

Tekrar ediyorum ki zorunlu eğitimin en temel konuları bu milli ve manevi konular olmalı. Zira dışımızdakilerin ürettiği kapitalist hegemonyadan da kurtulmak gerekiyor. Zorunluluk denilen şeyleri aslında olması gerekenler ve asla taviz vermeyeceğimiz konular olarak algılamalıyız. Anlamsız ve faydasız rutinlerden uzaklaşıp her bir bireyin yaratılış gayesine hizmet eden bir eğitim sistemi kurmalıyız. Özgürleştiren bir disiplinler oluşturursak nefsimizin arzularından kurtulur zihni özgürlüğümüze kavuşuruz. Böylece bir kez daha kurtuluş günlerimizi kutlarız...