Sarp Kapısında yaşadıklarımızı ve Maçahel'in ötesine geçişimizi geçen hafta paylaşmıştım. Bugünden itibaren Batum ile ilgili gezi izlenimlerini paylaşacağım.

Gürcistan'a giriş ve çıkışlar çok yoğun. Birçok sebeple insanlar iki ülke arasında gidip geliyor.

Memur olduğum için ben sınır kapısında prosedürleri yerine getirmekle uğraşırken, yol arkadaşlarım rahatlıkla sınırdan geçmişlerdi. Gece kalacakları otele giderken, taksi şoförü, Batum'a gelenlerin niyet ve işleri ile ilgili hiç de hoş şeyler anlatmamış. Neyse başkasının sevabı da günahı da kendine.

Ben sizlerle Gürcistan'a gidiş sebebimizi paylaşayım. Batum'a 2 sebeple gitmiştik.

Birincisi Nüve Derneği başkanı Ömer Şen, Müslüman Gürcü öğrencilerin İnegöl'de eğitimleri ile ilgileniyor. Yeni eğitim dönemi ile ilgili gürcü öğrencilerin velileri ile görüşmeye gittik.

İkincisi; Ben, yol arkadaşlarım Nurullah Eren ve Ömer Şen, üçümüz de muhacir çocuğuyuz. Dedelerimiz bu topraklardan göçüp gelmişler. Dedelerimizin geldiği köyleri bulup görmek istedik.

Sözün burasında bu muhacir kavramı üzerinde durmak gerekiyor. İnegöl'de çoğumuz muhacir çocuğuyuz aslında. Sadece Bulgaristan'dan gelen Türkleri macır olarak isimlendirmek eksik olur.

Malumunuz Muhacir; hicret eden demektir. 622 yılında Mekke'den Medine'ye göç eden Müslümanlar, K.Kerim'de Muhacir olarak isimlendirilmiştir.

O tarihten bugüne; vatanı, dini, canı, namusu için göç eden her mümin toplum, bu sıfatla isimlendirilmiştir: Muhacir.

İnegöl'de kimimiz Balkan, kimimiz Kafkas, kimimiz Bosna Hersek, kimimiz Orta Asya muhaciriyiz. Kimimiz de Anadolu içinden göç edip gelmiş buralara.

Bu göçler İnegöl'ün zenginliği olmuş. Farklı coğrafyalardan gelen çiçekler, İnegöl'ü bir çiçek bahçesine dönüştürmüştür adeta. Bu anlamda hepimiz güzeliz, hepimiz özeliz. Hep birlikte daha güzeliz.

Benim de dedelerim 93 Muhaciri. Osmanlı Rus savaşından sonra kaybedilen toprakların yetim çocukları olarak, Acara bölgesinden gelip, Anadolu'ya sığınmışlar ve İnegöl'e gelip yerleşmişler.

Dedelerimin İnegöl'e gelişinden 1 asır sonra, aynı yollardan geçip, göç edip geldikleri coğrafyayı görmeye gitmiştik.Yaşadığım duygu yoğunluğunu tarif edemem.

Evet, ben bir muhacir çocuğuyum ve bununla gurur duyuyorum. Mümin ve insan olma kimliğimden sonra, dedelerimden gelen kimliğimi de onurla taşıyorum.

Bu kimliğimi kültürel bir zenginlik olarak görüyorum. Söz konusu İnegöl olunca tabii ki artık her şeyden önce İnegöllüyüm. Ben burada doğdum, İnegöl'ün ekmeği ve suyu ile yetiştim. Benim hikayem, çoğunuzun hikayesi, biliyorum. Bu sebeple Arife tarife gerek yok.

Geçtiğimiz yıllarda, İnegöl Kafkas Folklor ve Kültür Derneği, Acara bölgesinden gelen ve yaşları 60 ile 95 arasında değişen 50 kişiyi, Oylat'ta ağırlamış. İnegöl'deki dost ve akrabaları ile hasret gidermelerini sağlamıştı. Bu çalışmayı çok önemsemiş ve şu ifadelerle köşeme taşımıştım:

"Acara bölgesi, özellikle de Batum; Gürcistan'da, Müslüman kalabilen bir coğrafya. Misafirlerimiz, dedelerimizin göç ettiği köylerden, temsili olarak birer ikişer seçilmiş. Yaşlılar, aralarında 95 yaşında olan misafirimiz var. Öyle ki yıllar önce ayrılmak zorunda kaldıkları akrabalarını, burada görme imkanına sahip olmuşlar.

140 yıl önce gelenler ile kalanlar arasındaki hasret, bir nebze dinmiştir umarım. Ne kadar anlamlı, ne kadar özel bir buluşma. Acara'a bölgesinden hasret kokan, gözü yaşlı selamlarla gelmişler, hoş gelmişler.

Muhacir torunları olarak her birimiz geldiğimiz topraklar ile bu bağı kurmayı üzerimize borç görmeliyiz. Bu anlamlı ziyaret, buradaki yaşlılarımızın da Acara bölgesine götürülmesi ile daha da bir değer kazanacaktır. Sebep olanları tebrik ediyor, alkışlıyoruz." (DEVAM EDECEK)