Hamd alemlerin Rabbi olan Allah cc.'ya mahsustur. Salat ve Selam, Hz. Muhammed (sav)'e, temiz Ehl-i Beytine, O'nun Ashabına ve ilmiyle amel eden tüm mücahid / mücahidelerin üzerine olsun.

Fakat Kur'an'ın geçici bir ruhsat olarak bazı ayetlerinin, kısa surelerinin başka dillere tercüme edilmesi ve bunun namazda okunması, buna cevaz verilmesi başka bir şeydir. Bu durum günümüzde, dünyamızda yer tuttuğu gibi bir meal çağrışımı yapmaz bizde. Farklı dillerde tefsirler yazılmıştır, tarih boyunca yazılmıştır, yazılacaktır, yazılmalıdır. Buna hiç kimsenin itirazı yoktur.

Burada mesele; usulü belirlenmemiş, usulü, metodolojisi ortaya konmamış ve tamamen meal yazarının kendisine çizdiği hareket alanı içerisinde cereyan eden bir tercüme faaliyetidir. Şimdi herhangi bir meal yazarı "Kur'an'ı nasıl anlamalıyız?" sorusuna usulü tefsiri çağrıştıracak bir metodoloji koysa mealin başına bu mümkün müdür? Hayır, değildir. Çünkü öyle bir usül koysa mealin başına, yaptığı iş meal olmaktan çıkmak zorundadır.

En azından muhtasar bir tefsir olmak zorundadır. Böyle bir usül koysa mealinin başına, "Kur'an ayetlerini şöyle anlayacağız, ayetlerin birbiriyle ilişkisinde şu ilkeleri işleteceğiz, nasih mensuha şurda işaret edeceğiz, şu ayetler mücmeldir, şunlar müfesserdir, şunlar mutlaktır, şunlar mukayyettir" gibi usulü tefsiri çağrıştıran bir mukaddime koysa mealin başına, o yaptığı iş meal olmaktan çıkmak zorundadır, tefsir olmak zorundadır.

Çünkü mealinde bunlara değinmek zorundadır. Bu bir.
Bundan daha önemlisi meal yazan insan yaptığı işin meşruiyetini, hatta kendilerine göre yaptığı işin zaruretini tatminkar biçimde ortaya koymak zorundadır. Şimdi şu iki hususu birbirinden ayıralım; meal ve tefsir birbirinden yapı itibariyle farklıdır. Yani meal tefsir değildir, tefsir de meal değildir. Tarih boyunca ortaya konmuş binlerce tefsir açın, mukaddimelerine bakın, yazılış gerekçelerine bakın, müelliflerinin izahlarına bakın; "benim dışımdaki tefsirlerde şu ve şu arızalar olduğu için, ben bu arızaları gidermek için bu tefsiri yazıyorum." gibi bir sunum yapmazlar.

Herhangi bir müfessirde böyle bir takdim tarzı göremezsiniz. Ama meallerin hemen hepsinde bu vardır. "Benim dışımdaki meal yazarları şöyle şöyle yapmışlardır, yaptığı çalışmalar şu şu arızalarla maluldür, ben bu arızaları ortadan kaldırmak üzere yapıyorum bu çalışmayı." Bu bir yapısal tespittir ve bir şeyleri ele veriyor. Bir de diyor ki " benim dışımdaki meal yazarlarının size Kur'an adına takdim ettiği şey ya da yaptığı bu takdim arızalıdır."

Bu tam, sağlıklı, yüzde yüz güvenilir, garanti edilmiş bir Kur'an takdimi değildir. Bu kadar mealin hızlı bir şekilde dünyamıza girmiş olmasının temelinde de bu vardır. Bu ne demektir? "Benden önce şunların şunların meallerini okudunuz ya, aslında siz hata ettiniz, onlar size Allah kelamını vermekten uzaktır, şu şu sebepler dolayısıyla en azından eksik yapmıştır bu işi, ben şimdi bu işi tamam yapacağım."


Fakat gelin görün ki, bunu diyen meal yazarından birkaç sene sonra başka bir meal yazarı çıkıyor ve aynı şeyle onu itham ediyor. "Size şöyle şöyle demişti ya, kendisi de şu şu noktalarda arıza yaptı. Ben de şimdi onu ikmal edeceğim." diyor. Peki din konusunda hassasiyet sahibi, Kelamullah konusunda titiz, aidiyetleri, mensubiyetleri, imanı ve itikadı konusunda uyanık bir mümin şunu demeli değil midir? "Arkadaşlar ne yapıyorsunuz? Bu yüz elli küsur tane meal yazarı hep birbirlerini eksik ve yanlış yapmakla itham ediyor. Aslında siz beni yatırdınız masaya benim üzerimde ameliyat yapıyorsunuz.

Bunun muhatabı benim, bu çalışmaların hepsinin muhatabı benim, bana yazıyorsunuz bunu. Durun yahu, bir okuyucu olarak benim düşüncemi bir alın bakalım. Bu kadar çok itham edilmeye, üzerinde bu kadar çok oynanmaya, çiğnenmeye, tepinilmeye benim rızam var mıdır? Ben bir okur olarak bunu kendime yapılmış bir aşağılama olarak görüyorum. Sizin böyle bir şey yapmaya hakkınız yok."
Fakat bunu demiyor. Çünkü bunu deme dirayetinden, kendimiz hakkında bile insiyatif kullanmaktan o kadar uzak durumdayız ki, zihnimiz öylesine teslim alınmış ki, bunu deme dirayetini bile gösteremiyoruz.

Yapılan iş bizatihi kendimize, bize, size, kamuoyuna ve bizim aidiyetlerimize yapılmış bir saldırıdır. Bir operasyondur, başka bir şey değil. Ama takdim, ama sunum, ama ambalaj; hiçbir diyeceğim yok, gayet güzel. Yapılan işin aslı esası, özü budur. Onun için kamuoyuna Daru'l Hikme olarak bizim tavsiyemiz şudur:

Meal okumaya başlayacak bir insan "Niye meal okumaya başlıyorum?" sorusunu sormalıdır. Kendine bu soruyu sormalı, kendini bu sorgunun muhatabı kılmalıdır. Ben bu muhtevadaki konuşmalarımızın bazı kesimlerde şöyle bir kanaate yol açtığını gözlüyorum:

(Devam edecek)