Okuduğum onca kitabın arasında kişisel gelişim kitapları ve insan üzerine yazılan kitaplar bir hayli yekün tutar. Evet, konunun uzamanı değilim amma bildiklerimden ve tecrübelerimden yola çıkarak bazı tespitlerde bulunmak isterim. İsabet ettiğim yerler olacaktır lakin, sizlere yanlış geleceğini tahmin ettiğim noktalar da.

Hareket noktamız şudur: İnsanlar yaratılışlarına göre fikir ve olaylar karşısında tutum geliştirir. Ben buna insanın toprağı diyorum. Esasen fıtratına, fıtratının cinsine göre davranır. Mesela birilerinin sert, katı, titiz, derin algılayışlı bir karakteri vardır ve olaylar karşısında o tepkiyi gösterir. Bazıları ise daha anlayışlı, hilm sahibi, yumuşak huyludur. Kitaplarda şöyle yazar: Kimileri ilkesel bakar hayata kimileri de insan üzerinden yorumlar. Her neyse... Bu konuları uzatıp Üstadı es geçmeyelim.

Mehmet Akif'in hayatını okurken tüm inanış ve davranışlarına karakterinin yön verdiğini hissetim. Etrafımda tanıdığım dostlarımdan bazıları da böyle. Tavizsiz, inançlarına sapa sağlam bağlı, diğerlerine karşı ilkesel bakan bir anlayışa sahiptirler.

Akif'in, Sultan Abdülhamit Han hakkındaki olumsuz kanaatlerini ölünceye kadar taşıdığını biliyorum. Ona "Beyler beyi sarayındaki baykuş" demişti ve bu düşüncesinden vazgeçmedi. Bu konuda dönemin Filozoflarından Rıza Tevfik Bölükbaşı'nın itirafname mahiyetindeki şiirini bilirsiniz. "Asrın en dahi padişahına biz neler etmişiz" gibi yakınmaları vardır. Ki o dönemde medya marifetiyle (!) Sultana karşı olanlar o, tahttan indirilince İttihatçıların memleketi ne hale getirdiklerini biliyoruz.

İşte Üstad Mehmet Akif de ittihatçılardandı. Teşkilata girerken, yemini kabul etmemiş "meşru olan her şeyde kat'i itaat" için söz vermişti.

Baytarlık vazifesiyle çalışırken bir delikanlının haksız yere işine son verilmesi üzerine istifasını sunmuş ve o delikanlının işe geri dönmesini sağlamıştı. O delikanlı Akif'in dünya görüşünü de benimsemezdi. Çok hakşinas bir karaktere sahiptir Akif. İnandığına tüm benliği ile inanır, onun samimiyeti çok insanı etkiler.

Dünyalık bir talebi olmayan her inanç sahibi toplumu her zaman etkilemiştir.

Söz verdiğinde dostuna, bozuk hava şartlarına rağmen boğazı geçerek evinin kapısını tam vaktinde çalmıştır. Açılan kapıda hanımı durumu izah eder. "Bu havada boğaz geçilerek gelinmez," deyip komşuya geçtiğini söyler beyinin. Akif uzun bir vakit onunla konuşmaz.

Yorgun argın işten gelip Seyfi Baba akşam seni bekliyormuş deyince evdekiler, İstanbul sokaklarını anlattığı o yollardan geçer ve Seyfi Babanın evine gider. Dertleşirler, sabah kalkınca gizlice biraz para bırakacaktır yardım olsun diye ancak o da yoktur cebinde. Para olsa hepsini bırakacaktır belki de.

"Hak namına, haksızlığa ölsem tapamam" dizesi onun karakterini gösteren binlerce dizeden biri. İstanbul gibi bir yerde ve herkesin takip edildiği bir devirde Ankara hükümetini ve çalışmalarını cesurca anlatır. Önce Sırat-ı Müstakim'de sonra Sebilü'r-Reşat'ta yayınlamıştır düşüncelerini. Ankara Hükümetinden tebrikler alır ve oraya davet edilir."

Ali Ulvi Kurucu Üstadın "Hatıralar"ını okuyanlar, son Şeyhü'l-İslam Mustafa Sabri Efendi'nin Mehmet Akif'e sitem ettiğini okumuşlardır. "-Niçin bizim yanımızda yer almadınız? Bunun böyle olacağını göremediniz mi?" dediğinde Mustafa Sabri, bu taş gibi karakter, her işini inanarak yapan ve asla taviz vermeyen büyük İslam Şairinin cevabı çok acı verici büyük bir yanılmanın feryadıdır: "Ben böyle olmasın diye çok uğraştım. Ancak takdir böyle zuhur etti." Kıldığı namazlarının bile rekatlarını karıştırdığını söylermiş.

İnandıklarını yaşayamayacağını inandığı ve dua makamındaki "Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda" dizesine rağmen göçüp Mısır'a gitmiş ve "Arap çocuklarına elif-ba öğretmekle" geçirmiş ömrünü. Mısır'ın büyük şairleri orada yaşadığını bilmiyorlarmış. Oğlu bir toplantıda söyleyince konu Akif'e gelmiş ve şu bir dizesi bile ne kadar büyük bir şair olduğunu göstermeye yeter demişlerdir. "Bir hilal uğruna Ya Rab ne güneşler batıyor."

Mehmet Akif'i acımasızca eleştiren Kadir Mısıroğlu Hoca da bence onunla aynı karakterde ama düşünce yoğunlaşmaları farklı. Biz iki şahsiyeti tokuşturmak yerine iki güzel insanı ayrı ayrı değerlendirir, biri için diğerine kıymayız.

Ahlakıyla, ilmiyle, şahsiyetiyle, fedakarlığıyla, çalışkanlığı, gözü tokluğu ile örnek almaya ve anılmaya değer milli şairimizi unutmak, kendimizden bir parçayı unutmaktır.