Günler öncesinden öğrencilerine "ödev olsun" diye mektup yazmalarını istemişti. Ödev olarak zor bir yöntem olduğunu sanmıyordu lakin öğrencilerinin yazdığı ilk satırlara bakılırsa çok zahmetliydi.
Çünkü ilk mektubunu haftada üç saat derslerine giren birine -kır saçlı edebiyatçıya- yazacaklardı. Bu, onları terletecek bir durumdu. Yazdıkları kişi uzakta olsaydı gönül kırıcı cümleleri zaman içinde unutabilirdi. Karşılarında duran bu ak saçlı edebiyatçıya dikkat etmeleri gerekiyordu.
İşin ucunda puan almak vardı ve yazılı puanlarına derin katkı sunacak bu ödeve ağırlık vermek gerekirdi. Bilinç sahibi öğrenciler, gerekeni yapacaklardı, yapmışlardı da.
Mektup yazmak kendilerine zor gelenler, en az üç tane kitabın tanıtıldığı beş dakikalık video çekeceklerdi. O beş dakikalık videolarını dört beş saatte çekilebileceğini nereden bileceklerdi... Hatta bazı öğrenciler işi abartacak, her kitabın konusuna göre kostümlere bürünüp tanıtım yapacak ve tüm sınıfı hatta okulu etkileri altına alacaklarını bilemezdi.
Edebiyat dersinde gördükleri konuları bildiklerini hissettirecek cümleler kurmak gerekiyordu. Tanzimat edebiyatının yanına bir de Servet-i Fünun edebiyatını, yazarlarını, edebi anlayışlarını, etkilendikleri edebi akımları bir kurgu etrafında yazacaklardı.
Kimileri de edebiyat ile tarih arasından başlayan ilişkinden yola çıkacaklar, sözlü dönemi atlamadan, destanlar döneminde yürüyüp İslami döneme ulaşacaklardı. Artık hayal dünyalarının kahramanlarını, onların özelliklerini, özenerek veya özümseyerek yazacaklardı. Eserlerin yazılış amaçlarını, yazar ve şairlerinin kalem kabiliyetlerini bir bir sayıp dökeceklerdi.
Mektup yazacaklardı ya, öncekilikle bir hitap cümlesi olması gerekiyordu. "Sevgili hocam, Sevgili edebiyat hocam, Sevgili öğretmenim vb..." Onlarca kağıt. Kır saçlının elindeki kırmızı kalem, sevgili kelimesinin üstünü çizip sayın, saygıdeğer kelimelerini yazmaktan bitap düşmüştü. Basit bir kural ama öğrensinler. Büyüklere karşı "sayın", küçüklere karşı "sevgili" hitapları uygun düşerdi.
Sonra, özür beyan eden ifadelerle başlayan satırlar, beceremediklerine üzüldüğünü ifade eden aciz cümleler... Derken, kendi yazma yeteneklerine hayran olan aciz öğrenciler. "Aslında zor da değilmiş hani" deyip teşekkür edenler.
Kır saçlı, hitap cümlesinden sonra kitaba bakarak yazılmış mektuplardan puan kırıyordu biraz. Çok klasik geliyordu ona bu tür ifadeler. Ancak kendi hayatının, o anki iz düşümüne uydurulmuş, tarihi ve edebi bilgiler onu mest ediyordu.
Kendisini öven satırlara pek değer vermese de fark etti ki, eleştirilmeyi sevmiyordu. Hafif eleştiri ile az övgü hoş karşılanacak şeylerdi. Bazı sınıflarda "laf dokundurmaları" ki kır saçlı dokundurma kelimesini özellikle seçiyor olmasına rağmen öğrencileri diğer kelimeyi söylüyorlardı, bir edebiyatçı olarak da vurgu yapıyordu böyle konularda.
Bazı teknik puanlama dışında cümle kalitesi konusunda hassas bir teraziye dönen beyni vardı. Bu beyinle satırların üzerine basa basa geçen bakışlarla imla ve noktalama yanlışlarına işaret ediyordu. İfade bozukluğu olan kalem erbabı öğrencilerine de yazarlık kursuna katılmalarını salık veriyordu.
Öyle güzel mektupları da saklıyor, bazen de gazeteye gönderiyordu. Gazeteye gönderilmiş bu yazılar "misafir kalem" başlığı altında yayımlanıyordu ki hem öğrenci hem de öğretmen gururlanıyordu.
Geleceği inşa edecek gençler, zihinlerinde kurdukları güzel cümleler gibi güzel yarınları da inşa edeceklerdi. Buna inanıyor bu gençlere güveniyordu.