Geçen günlerde mecliste dillere destan bir savunma vardı ki dinlerken şaştı kaldım. Demokrasinin güzelliğine!!) şahit olduk hep birlikte. Neydi efendim o muhabbet hatırlatalım hemen hatırlatalım: Mecliste bir vekil kürsüye çıkıyor, güneydoğuda katliam yapıyorsunuz, arkadaşımız orada ve yaralı insanların başında gelemedi yardım ediyor, size hitap edecek deyip telefonu mikrofona dayıyor (tabii itirazlar yükseliyor) ve bu emri veren herkes de suçludur, diyor.

Ardından diğer vekil çıkıp, sizler teröre destek veriyorsunuz, Kürt halkının başına bela oldunuz, başka ülkelerin maşasısınız, hendekler kazıp polisimize, askerimize silah doğrultanlarla bir olamazsınız mealindeki konuşmasını yapıyor.

Bizde ekranlarda izlerken acaba Silopi, Sur, Cizre meclis kürsüsünün etrafında bir yerde midir diye düşünmeden edemedik. En kavi mücadelelerin yapıldı yer meclistir herhalde. Kendilerini seçen insanların hakkını korumak için var güçleriyle mücadele eden insanları göndermişiz oraya. Komisyonlardaki tartışmalara bakınca bitmek bilmeyen bir savaş alanı gibi.

Şimdi, insan düşünmeden edemiyor bu demokrasi nimetini. Bir taraftan halkın oylarıyla seçilmiş halktan biri cumhurbaşkanı oluyor diğer taraftan devletle savaşan insanlar meclise vekil olarak gelebiliyor. Bu imkanı da bize her halükarda demokrasi sağlıyor.

Aslında herkes demokrasinin kurallarını biliyor... Lakin olması gerekeni de vicdanında barındırıyor. Devletin düzenlediği seçimle ve kil oluyorsun, maaşını devletten alıyorsun, devletin askerine polisine kurşun atanın yanında duruyorsun. Zamanla vekil postunun dokunulmazlığını kullanıp sıradışı eylemler yapıyorsun. Ankara'da resmi bölgede yöresel kıyafetle arzı endam ediyorsun.

Kurşun atanın yanında duruyorsun. Zamanla vekil postunun dokunulmazlığını kullanıp sıradışı eylemler yapıyorsun. Ankara'da resmi bölgede yöresel kıyafetle arzı endam ediyorsun.

Kürsüden konuşan ve hakaretler yağdıran vekil dersine iyi çalışmış. Benim gözümde köklü bir kandırılıştık yaşıyor. Bu çarpışıklığı nasıl görmez insan. Akıl tutulması bu kadar mı okur. Teröristlerin kimlerden emir aldığını, yanlarında kimlerin olduğunu, bilmiyorlar mı acaba? Aynı manzaraya bakarken bizim gördüklerimiz ile onların gördükleri farklı mı?

Dostlarının) I) vaatleri gerçekleşmiyor mu? Tereyağından kıl çeker gibi gelişmedi mi işler? Geri dönüş kalmadı mı? Son çırpınışlar mı yoksa dahası da var mı?

Kanla alınmış, şehit kanıyla karılmış toprakların bedeli ortadadır. Paralı uşaklarla yapılacak bir şey gibi görünüyor mu oradan? Basit bir açlık grevi ile bu bedeli nasıl ödersiniz ki.

Ülkemizi bölmek, lider bir ülke olmaması için elinizden geleni ardına komayan stratejik ortaklarından bir kısmının uzantısı olanların üflediği laflar düşünce dünyanızı mı kilitledi? O kürsüden ne söylediğini kulağı duydu mu acaba?

Zavallı bir de vekil olmuş... Okuması yazması olmayan birinin biraz mantıklı düşündüğünde ne yaptığını bilecek bir pozisyon var ortada. Ama derin bir kandırılmıştık hissi yüreklerinin kıyısından hızla ilerliyor. İnkar ettiklerini karşısında gören cehennem ehlinin yanılmışlığını izleyeceğiz sanırım kısa bir zaman sonra.

Bize bir devlet vaat ettiler, topraklarımızda özgürce yaşamayı vaat ettiler" diyecekler. Bunlar az şeyler mi, "size vaat edilse siz de yapmaz mısınız?" gibi kaldırılma süreçlerini, akıl kilitlerinin markasını ağlayarak, sızlayarak anlatacaklardır. Çok saf bir akılla ve saf bir samimiyetle konuşan halkın dediklerini anlamak mümkün bir nebze ancak işleri kendi yönettiğini sananlara hangi cümleleri ezberlediklerini bilmiyorlar mı?

Milletin kürsüsünden milletin polisini askerini şehit eden nice ailelerin ocağına ateş düşüren, nice yavruyu yetim bırakan bu zalimlere karşı güçlü olmak zorundayız. Yakındaki düşmana sert davan ki uzaktaki bundan ders alsın da ona göre tutum takınsın. Milletin kürsüsünde milletin ilerlemesi için projeler üreten vekiller yakışır.