Cep telefonuna yağan mesajlara baktığında anladı bu akşamın Miraç Kandili olduğunu. Meşguliyetlerinden dolayı nasıl unuttuğunu düşünmek bile istemedi. Bir fırsatını bulur mesaj gönderenlere iade-i mesajla cevap verebilirdi.
Ancak Miraç olayını düşünecekti. Namaz vakitlerinde camiye gidecekti hafta sonu olması sebebiyle. Namazdan önce veya sonra bir şekilde hoca efendiler bahsedelerdi zaten. Ancak Zeki Konukoğlu'nda okuyan liseli bir genç olarak böyle bilgilerden nasıl mahrum kaldıklarını ve böyle önemli bir olayı detaylı biçim bilmediği için üzüldü.
Keşke Miraç olayını hazırlayan sebepleri bilseydi.
Bu büyük olay için Kutlu Elçi acaba hangi merhaleleri geçirmişti? Bir toplumu dipten kökten değiştirmeye kalkmak tek başına yapılacak bir iş değildi. Ardında eşi benzeri olmayan bir Kudrete ihtiyaç olmalıydı. Saçma sapan inançları; yeri geldiğinde değiştirilen, yeri geldiğinde yok sayılan bu inanç manzumesi, tevhit akidesi tarafından tehdit edildiğinde bulunmaz Hint kumaşı oluveriyor.
Keşke, müşrik olarak ölmeyi tercih eden şefkatli amcası Ebu Talip'in vefatını bilseydi. Onun ölümünün, Mekke'deki kavmi asabiyetle karşı koruyucu kalkanını kaybetmek anlamına geldiğini bilseydi. Vefakar yol arkadaşı Kübra olan Hatice'nin, canının yarısı olan sevgili eşinin Mekke'nin kızgın topraklarının bağrına emanet ettiğini fark etseydi?
Davet yolunda çektiği haddi hesabı olmayan onca sıkıntı ve eziyetin ardından Kerim bir resule Rahman, 12 yılın sonunda bir ikram bahşettiğini keşke bilebilseydi. Kabe'nin Hatem kısmından Kudüs'e, oradan da yedi kat semalara gittiğini bilse onu derinden hissetse.
Liseli genç önüne konulan yarışma kitaplarından başını kaldıramıyordu. Kazık gibi sorular dediği basit dertlerin arkasına saklanmadan bu meseleyi öğrenmeliydi.
Keşke, Miraçtan dönen peygamberimiz (sav),in, gördüklerinden birini gizlemeden her birini anlatınca o Mekkelilerin suratlarını bir görseydi. Büyük bir şaşkınlıkla, muazzam bir tuhaflıkla "ne diyor bu adam?" anlamındaki nazarlarını bir yakalayıp "oh" çekseydi, iyi gelecekti kendisine.
Hele, dostu dosttan ayırmak için, bu kutsi yürüyüşü/israyı kendileri için fırsata çevirmeye çalışan zavallı inkarcıların, hemen Ebu Bekir'e (ra)'a gittiklerini ve ondan da ağızlarının payını aldıklarını bilseydi. Mekke ile Kudüs arasının bir aylık mesafe olduğunu bilen Ebu Bekir'in inkar etmesini umarak sorulan soruya verdiğin cevabı ve harika cümlesini onun ağzından duysaydı: "Eğer o diyorsa, doğrudur."
O'na (sav) inanmanın kolay olmadığı bir devirde, evvel ahir tüm bilgileri derleyecek bir yolculuktan tüm ümmetine hediyelerle dönmesi ne hoş bir şey olmuştur. Herkes layık olduğuna kavuşmuş olması ne kadar isabetli olmuştur.
Liseli genç bunları zaman içinde öğrenecek ve daha güzel çıkarsamalarda bulunacaktı. Miraç kandilinin derin anlamı için Dursun Ali Erzincanlı'nın şiirini de dinleyecek ve kendini fikren, hissen bu konuda yetiştirmeye çalışacaktı. Ancak çok okuması ve çok çalışması gerekiyordu. Okulun dar mescidinde ikindi namazını eda ederken kendini miraca yükseldiğini hissettiği anların sayısını çoğaltmaya çalışıyordu.