Büyük olayların evveli de ahiri de çok önemlidir benim gözümde. Çünkü insanların hayatında derin izler bırakan bu olayların tesirleri asırların ardına yansır. Olayın oluş biçimi, beslendiği kaynaklar çok mühimdir.

Sözü yormadan devam edelim arzu ederseniz. Miraç olayı; Efendimiz (sav) -ki bir davetçi, uyarıcı ve sakındırıcı vasıflarıyla- Mekke toplumuna İlahi emirleri tebliğ ederken yaşadığı sıkıntıların ardından ikram edilmiştir. Hiçbir varlığın ulaşamadığı makamlara kadar ulaştı Efendimiz. Bu da O'nun(sav) şahsında insan neslinin ne kadar değerli olduğuna yorumlandı.

Bilgilerim yanlış değilse Amcası Ebu Talib ve sadık eşi Hz. Hatice'nin vefat yılı olan "Hüzün Yılı"ndan bir buçuk yıl sonra; hicretten bir buçuk yıl önce vuku buldu miraç olayı. Kabe'nin Hatem kısmında uyku ile uyanıklık arasındayken davet edildi huzur-u İlahiye. Önce Kudüs yolculuğu ardından yedi kat göklere süzüldü.

Rabbimiz, İsra Suresinin ilk ayetlerinde beyan etmiştir ki; "Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye bir gece kulunu, Mescid-i Haramdan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı çok yücedir..." Bu ayetle sabittir Miraç olayı.

Ben bugün hepimizin bildiği bir konuyu mercek altına almak istiyorum. O da Miraç ne kadar önemli ise, dönüşünde Mekke'de yaşananlar da o kadar önemlidir ve hatta beşeri düzeyde bizim için daha önemlidir.

Bir davetçi var : Hz. Muhammed (AS)... Rabbinden aldığı vahyi hiç gizlemeden, eğip bükmeden, olduğu gibi anlatan bir davetçi. Vahiy olarak aldığı cümlelerin dilinden parlamasının sonuçlarını düşünmeden sarf eden bir davetçi.

Ona tüm kalbiyle iman eden bir avuç gönül sahibi sahabe-i kiram vardır o beldede. Daha önceleri olağanüstü birçok olay görseler de bu defa çok farklıydı. "-Bir gecede Kudüs'e git, oradan semalara çık ve bazı hediyelerle gel. İyi de bu nasıl olur? Buna kim inanır ki... Sahabe de olsalar? İşte "sadık" olan bir Ebu Bekir (ra)'ın hali vardır.

Bir de Efendimiz (sav) Miraç'a çıktığını anlattığında "Bunları kimseye anlatma zaten halin belli bir de bu Miraç'ı anlatırsan..." lı cümleler kuran akrabası var. Sevdiğinden, koruma duygusuyla söylemiş olmalı zira Miraç'ı ilk duyanlardan biri de o.

Öbür taraftan böyle bir olayın asla mümkün olmayacağını düşünen "inkarcı taife" var. Efendimizin (sav) hiçbir sözüne inanmadılar. Ancak o cansız putlara tapmayı kör akılları nasıl fark edebildi bilemiyoruz. Hani boş kaleye gol atamayan zavallı futbolcu gibi. Kolayı, zor eylemiş kendine.

Hayal perdesinde şimdi biz de Miraç'ın ertesi günü Mekke'deyiz. Efendimiz, Kabe'nin yakınlarında kendilerine has makamlarda oturan Mekkeli kodamanların yanına yaklaşıyor. İletişim her şeye rağmen devam ediyor. Tebliği ve davet asla bitmiyor.

"Yedi kudretimde olan Allah'a yemin ederim ki ben gün gece Kudüs'ten göklere çıktım" deyiveriyor Efendimiz (sav). (sözü kurgusu bize aittir, böyle bir söz söyleyip söylemediğini herhangi bir kaynakta okumadım) Duyanları gözleri kısılıyor, ellerini kulaklarına çanak yapıyorlar bir kez daha söylemesini istiyorlar belki de... "-Bir kez daha söyle bakalım ya Muhammed!!!????" Bunca günlük, yolu sen bir gecede mi aştın yani? Hem de Kudüs'ten de göklere vardın ve Allah'tan hediyeler getirdin, öyle mi?"

Bir gülüşmeler, bir kahkahalar... Hem şaşkınlar hem de zorundan gülüyorlar. Derinlerde bir yerde bu ki hiç yalan söylemez. El emin vasıflı biridir endişesiyle birlikte gülüyorlar. Zaten mümkün değil koyuver kahkahayı... Kabe'nin duvarlarında patlasın kahkahalar...

Lakin Efendimiz (sav) sukünetini hiç bozmadan devam ediyor, neler gördüğünü, nelere şahitlik ettiğini. Devesini kaybeden bir kervandan bahsediyor üç gün sonra Mekke'ye ulaşacağından bahsediyor. Kesik kesik kahkahalar duyulurken bir aklediyor. Kudüs'ü görmüş olanların Mescid-i Aksa hakkında sorular soruyorlar.

Her birine tek tek cevap veriyor Efendimiz (sav)... "-Ama mümkün değil bir gecede insan Mekke'den Kudüs'e gitmesi." Kervanı bekliyorlar, beklerken alaylar, kınamalar devam ediyor. Bazıları Ebu Bekr'e gidiyor, imanını sarsmak için. Yüzlerine müthiş bir tokat çakılıyor ve Sıddıkıyet makamına çıkarak o sözü söylüyor "Bunu Efendimiz (sav) mi anlattı" "Evet," "Öyleyse doğru söylüyordur."

Bu çağın Müslümanları olarak, Miraç'ın ertesinde yaşayanlar olarak haykırıyoruz ki "Efendimiz (sav) diyorsa doğru söylüyor..."