Buradan sonrasına cesareti olanlar gelsin diyordu annem.

Daha önce bedenimin hiç tatmadığı ürpertici soğukluktan esinti alan hava çarpıyordu bedenime.

Göz kamaştırıcı bir ışık vardı, gözlerimi açmamı engelleyen.

Ayaklarım benden bağımsız bir şekilde sanki bir hedefi varmış gibi, yirmi yıl sonra hapishaneden çıkan bir mahkumun attığı her adımda özgürlüğüne şükretmesi gibi koşmak istiyorlardı.

İçimde tarifi olmaya hisler boğazımı tırmalarken kalbim göğüs kafesime savaş açmışçasına çarpıyordu.

Gökyüzünün güneşi sanki yeni yakılmış bir ateşin küçük bir kıvılcımıydı, öylesine değerini yitirmişti.

Bu ışığın yanında etkili kalması imkansızdı zaten.

Güneş ne kadar direnirse dirensin içime işleyip damarlarımda geziniyormuş hissini veren bu ışığın huzurunu veremezdi.

Işık mıydı bu sahiden?

Buradan sonrasına gitmeye cesaretim var mıydı?

Annem ve babam gidiyorsa ben de gidecektim.

Yeni doğmuş bir bebeğin annesine ne kadar ihtiyacı varsa benim de o kadar ihtiyacım vardı şimdi anneme.

Ellerim titrerken sanki saatlerce bir buz kütlesini tutmuş gibi soğuklardı.

Zorlukla elimi kaldırıp annemi tuttum.

Bu kadar gitmek isterken içimde korkuya benzeyen bir his bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

İlerliyorduk işte gözlerimi kıstım, açamıyordum ki...

Nefes almak daha önce hiç yapmadığım bir eylem gibiydi.

Kesik kesik nefeslerimin arasından daha önce hiç hissetmediğim bu his ölümün nefesini ense köklerimde hissettiriyordu.

Tırnaklarımı avuç içlerime geçirerek bir cesaretle gözlerimi açtım. Başım dönüyordu.

Vücudumdaki tüm hücrelerim anın şaşkınlığıyla kasılmışlardı.

Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Olduğum yere yığılarak annemin bedenine tutundum.

"Anne görüyor musunuz?"

Çığlık çığlığa ağlıyordum. Üzüntü değildi bu, ben bunu nasıl haketmiştim?

Binlerce insan görmek isterken ben yaşıyordum işte.

Annem ağzımı elleriyle kapatıp beni susturmaya çalışırken kalbim susmuyordu.

Sanki gözyaşlarım yıllardır bu anı bekliyorlardı.

Öyle hızlı öyle hızlı akıyorlardı ki yanaklarımdan boynuma düşen yaşların sıcaklığıyla dalgalanıyordu bedenim.

Gözlerimi bir saniye bile ayırmıyordum.

"Anne görüyor musun,bir şey söyle!" diye bağırdım yalvarırcasına.

Mezarın üstünde yatar bir vaziyette duran nur mühürlemişti dilimi.

Mezarın ölümü hatırlatan soğukluğuna bakarak artık hıçkırıklarıma bir son vermeye çalıştım.

Islak kirpiklerimin arasından gözlerimi hiç kapatmadan bakıyordum.

Öyle güzel ve ürpertici bir görüntüydü ki bu.

Peygamberimiz (s.a.v.) Hz.Ömer ve Hz.Ebubekir yan yana yatıyorlardı.

Kabirlerinin üstlerinde duran nurları kalbime işliyordu.

Gerçekti bu,onlar ölmüş olamazdı.

Ben Peygamberimizi böylesine sonsuz severken onun bana kendini göstermesi hayatımda yaşadığım en büyük mucizeydi.

Gözlerimi açabileceğim en üst seviyede açmaya çalıştım.

Annem ve babam büyülenmiş bir şekilde mezarlara bakıyorlardı.

Kabrine dokunarak "Son nefesinde bile Azrail'e ümmetimin çekeceği acıları bana yükle diyen Peygamberim, bunu bildiğim günden beri sana daha büyük bir aşkla bağlandım." dedim ağlayarak.

İçimdeki bu bitmek tükenmek bilmeyen ağlama hissini bir türlü yenemiyordum.

Peygamberimizin kabrinin üstünde yatan nuru hareketlenmeye başlayınca ellerimin soğukluğundan faydalanmak isteyerek ellerimi yanaklarıma koydum.

Yattığı yerde yavaş bir şekilde doğruldu, büyük bir sakinlikle yapmıştı bu hareketi.

Aklımı kaçıracak gibiydim, tarifi olmayan adını koyamadığım hisler içimde git gide çoğalıyordu.

Onu görmek; kabrine gitmek, onu bu kadar severken şimdi yanında olmak dünyanın en tarifsiz ve en güzel hisleriydi.

Ayağa kalktım, burnuma gelen gül kokusuyla tekrar ağlamaya başladım.

Yaşadığım her şey birer olağanüstüydü, hiçbir zaman unutmamak için her anını aklıma kazımak istiyordum feryat edercesine ağlarken.

"Sana inanmadılar, deli olduğunu düşündüler, seni taşladılar sen yinede pes etmedin. İşte bak biz senin yolundayız.

Ahiret gününde elimden tutup ne olur ümmetim de bana Peygamberim, ne olur bana şefaat et."

Ağzımdan bir hıçkırık daha kaçtığında sabah namazının sesiyle irkilerek uyandım.

Alnımdan akan terleri elimle sildim.

Gördüğüm ve görebileceğim en güzel rüya buydu.

"Bana uykumda en çok görmek istediğim insanı gösterip, ezan okunurken beni uyandırıp huzuruna çağıran Rabb'im son nefesimde senin adını söylerken al canımı."

Berra ÇAMLIDERE

İ.H.L. 11-B