Bu günlerde belirli camilere gitmek zorunda kalıyordu cenazeler vesilesiyle. Son cenaze öncesi bir şeyi fark etti. Çok doğal bir şey gibi algılamaya başlamıştı ölümü. Düğünlerde görüşenler gibi bazı dostlarını her cenazede görüyordu.

Sonra gönlüne döndü, korktu. "Ölüm" deyince kalbinde bir tel bile kıpırdamadı, bundan ürktü. Bu korkunç bir hal idi. Hikmetli bir sözde iki vaizden biri olarak beyan buyrulmuştu ölüm: "İki vaiz bardır; biri konuşur, diğeri konuşmaz: Kur'an-ı Kerim ve ölüm..." Kelamı okuyunca o sana nasihat eder, anlarsız. "Her nefis ölümü tadacaktır" (Ali İmran Suresi; 186. ayet) mesela. Lakin ölüm, derin bir sessizlik içinde anlatır her şeyi. Ölüm; sözün, nefesin, amelin, hayallerin, hayrın ve şerrin bittiği yerdir...

Sonra ölüm hakkındaki düşüncelerini Yunus Emre'nin şiiri üzerinden tefekkür etmeye çalıştı. Bir gönül adamından ölümü okumak iyi gelecekti yüreğine.

Yalancı dünyaya konup göçenler / Ne söylerler ne bir haber verirler/ Üzerinde türlü otlar bitenler/ Ne söylerler ne bir haber verirler.

Ölümün tefekkür mekanlarının en güzeli mezarlıklardır. Eskiden mezarlığa çok takıldığını hatırladı. Zira çocukluk yıllarında babasıyla birlikte çok mezar kazmıştı. Babası toprağı, eline tutturulan ölçüye göre (genellikle ölünün boyun ölçüsü bir ip olurdu) kazardı. Kürekle toprakları attıkça derinleşen kabirleri çok iyi bilirdi. Bir de Necip Fazıl'ın "Bir Garip Koleksiyoncu" isimli filmi de izleseydi o yıllarda iyi olurdu.

Yunus Emre, kabirdekilerden bir haber almak istercesine kulak kabartıyor baş ve ayakucuna tahta çakılmış tümseklere... Yalancı dünyaya konup göçenler, şu toprak altında yatanlar için dünya hayatı şimdi yalan oldu, hayal oldu. Fırsatlar dünyasındaki imkanları kendilerince kullanmış olanlar yatardı şu kabirlerde. Neler yaptılar ve nelerle karşılaştılar acaba kara toprakta.

Bunu bilmiyor muyuz? Birkaç hikaye hatırlayalım. Biri ölür hac dönüşü ve kabir kazarlar. Karabaşlı bir yılan görürler. Başka mezar kazarlar, orada da görürler. Sonra bir daha, bir daha... Her defasında aynısıdır. Bilene sorarlar, o da der ki; "O karabaşlı yılan onun amelleridir nereyi kazsanız orada onu göreceksiniz."

Yalancı dünya, aldatıcı dünyalıklar demektir. Peşin olan dünyalığa meyil edip ahretteki güzellikleri/mükafatları uzak görüp iman etmeyenler, ibadet etmeyenler, hayır hasenat yapmayanlar, inkar edenler ne büyük pişmanlık yaşarlar. Yalancılara inanların aptallığından şüphe bile edilmez.

"Yerin altında ne var?" diye sorulduğunda "en çok pişmanlık vardır" denir. Nedeni ise, yapmayanlar yapmadıklarından, yapanlar da niçin daha fazla yapmadım, diye pişman olurlarmış.

Zengin ve zalim biri ölünce kabirde ne olacak öğrensin de bizi haber versin diye fakir bir oduncuyu yan tarafa açtıkları mezara gömmüşler ilk gece. Sorgu melekleri gelmişler, "ölü bizim nasılsa şu diriden başlayalım" demişler ve bir kötü ipin hesabını sabaha kadar sormuşlar. Zavallı oduncu çıktığında "ben, bir ipin hesabını veremedim onun halini varın siz düşünün" demiş ya o misal.

Kabri başında ağaçlar bitenler, ayakucunda otlar sararanlar, neden bir şey söylemiyorlar? Hiç olmazsa günahsız masumlar, yiğit delikanlılar bir haber verseler öğrensek diyor şair. Yunus Emre, bizim dikkatimizi çekiyor kabirlerin halini anlatarak. En mühimi nokta "ne söylerler ne bir haber verirler" cümlesidir.

Toprağa gark olmuş nazik tenleri / Söylemeden kalmış tatlı dilleri / Gelin duadan unutman bunları / Ne söylerler ne bir haber verirler.

Tatlı dilli güzel insanların artık dilleri söyleyemez olmuşken nazik tenleri sert ve soğuk toprağa gömülmüştür. Onlar için dua etmek, onlar için Rahman'dan yargılanma dilemek gerekir. Dua ile gönüller arası köprüler kurulur.

Yunus der ki gör takdirin işleri / Dökülmüştür kirpikleri kaşları/ Başları ucunda hece taşları /Ne söylerler ne bir haber verirler.

Hüve'l-Baki, O ki Allah'tır, kainattaki her şeyi ilm-i ezelisinde kudret kalemi ile yazar vakti geldiğinde takdir edilen zamanda gerçekleşir her bir şey. Başındaki taşların başında O ölümsüzdür, yazar. İnsan yalancı dünyada tedbirini alacak ama bilecek ki Allah'ın bir takdiri vardır. Dünyadaki güzellikler de bedenden bir bir gidecek. Burnu düşecek, kirpikleri kaşları dökülecek, etleri çürüyecek ve o kara toprağın bağrında tek başına mahşere kadar bekleyecek kupkuru kemik parçaları olarak. Fakat, belki de bir pencere açılacak cennet bahçelerindeki makamını seyredecek ruhu.

Ölüm konusundaki Yunus Emre'nin şerh edilmiş bu şiirini ilgiyle okudu. Gönlü biraz daha ölüm konusunda rikkat sahibi/ince anlayış sahibi olacak hale gelmişti. Katılaşan kalplere ölümü düşünmek iyi gelirdi, bunu biliyordu. Katıldığı cenazelerin kabirdeki halini düşündü ve dua etti.