16 Nisan'da yapılacak olan referandumda oyumu EVET olarak belirledim. İlk zamanlar kafamda soru işaretleri vardı ve sandığa gitmemenin en doğru seçim olacağını düşünüyordum.

Fakat -18 yaş ve 600 milletvekili gibi içime sinmeyenler olsa da- özellikle çift başlılığın ortadan kalkması adına teklife EVET vermenin daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Bunun yanında HAYIR'cı cepheyle de hiçbir sorunum yok. Onların HAYIR verme gerekçelerini dinlediğimde onlara da hak veriyorum.

Benim için HAYIR'cı asla PKK'lılarla bir değildir. Kendince doğru bulmadığı gerekçeler vardır ve oyunu EVET'ten yana değil de HAYIR'dan yana kullanacaktır.

Önceki akşam Şevki Yılmaz'ın konferansında EVET vermenin daha doğru olacağına ilişkin düşüncelerim daha da pekişti.

Özellikle 28 Şubat sürecinde yaşananları anlatıp; o günlere geri döndüğümde Türkiye'nin nerelerden bugünlere geldiğini bir kez daha düşündüm.

Ben referandumu AK Parti'nin hizmetleri ya da AK Parti döneminde yapılan Çözüm Süreci, FETÖ'nün dallanıp budaklanmasına zemin hazırlama hatalarına bakarak değerlendirmiyorum. Ben sistemsel değişikliğe göre hareket ediyorum.

Şevki Yılmaz'ın anlatımıyla bir kez daha hatırladık. Bu ülkede Yalım Erez diye birine hükümeti kurma görevi verildi.

Birinci, ikinci, üçüncü parti diye bir şey yok. Meclis'te sıradan bir adama sırf Refah-Yol hükümetini yıkmadaki başarısı nedeniyle Başbakanlık verilecekti.

Cumhurbaşkanının Meclis'i feshetme yetkisinden bahsediyoruz -ki öyle bir şey söz konusu değil zira Meclis feshedildiğinde Cumhurbaşkanı da seçime girmek zorunda kalacak- ama Cumhurbaşkanının halkın seçtiklerini hiçe sayarak, birinci partiyi, ikinci partiyi görmezden gelerek; hiçbir partide yer almayan birine Başbakanlık için yol açmasını görmüyoruz.

Bu sistemin sıkıntılarını çok yaşadık. İki başlı bir sistemin ortadan kaldırılmasından bahsediyoruz.

Doğal olarak ben -tekrar söyleyeyim- 18 yaş ve 600 milletvekili gibi içime sinmeyen gereksiz maddeler olsa da başkanlık modelinin doğru bir model olduğuna inanıyorum.

Sadece 28 Şubat sürecinde yaşananları değil Ahmet Necdet Sezer dönemini de hatırlayın.

Halka hesap vermeyen bir Cumhurbaşkanı, seçilmiş Ecevit hükümeti üyelerini ve dönemin Başbakanı'nı askerlerin yanında azarlayıp; ülkeyi bir ekonomik krize sürükleyebildi.

7 yıllık ömrü olan ve ardından tekrar seçilemeyen, doğal olarak halka karşı bir sorumluluğu olmayan, kırmızı ışıkta durması, markette sıraya girmesinin ötesinde hiçbir vasfı ve ülkeye de artısı olmayan Sezer yüzünden bu ülke bir gecede %40 fakirleşti.

Ben, ister adı Cumhurbaşkansız Başbakan modeli olsun, ister Başkanlık olsun, isterse Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi olsun seçilmiş tek kişinin olduğu modelin doğru olduğuna inandığım için EVET diyorum.