Hayattaki en büyük hastalıklardan biri ?benim yaptığım her şey doğrudur? anlayışıdır. Bu ciddi bir rahatsızlıktır. Ben doğruyu bilirim deyip istişareyi hiç düşünmeyenler, hata yaptıklarında eleştirileri de hazmedemezler. En ufak bir eleştiri karşısında hemen savunmaya geçer, eleştirenin kendisini eleştirdiği konu ile ilgilenmez, kendisiyle ilgilenmeye başlarlar. Zannederler ki eleştirmen işini gücünü bırakmış onu yıpratmaya çalışıyordur. Bu dar düşünce ile kendini yer, bitirirler. Diken üstünde olanlar içinse durum daha vahimdir. Altındaki koltuğu çekecekleri düşüncesiyle her bir kelimenizden bir şey çıkarırlar. Sonra telefonlar açtırılır, açılır. -Her şeyi en iyi kendi bildiklerini düşündükleri için- eleştirilere de gelemeyenler, açarlar ağızlarını. Bazen gittiğiniz bir haberde bir laf sokuştururlar, bazen sizi patronunuza şikâyet ederler.

Gençgazete?de hem muhabirlik hem de köşe yazarlığı yapıyorum. Muhabirlik görevimle fotoğraf çekiyor, köşemde ise bir manada resim yapıyorum. Bu ikisini birbirinden ayırmaya şimdiye kadar hep özen gösterdim. Yazdığım yazılarda ciddi eleştiriler yaptıklarım oldu. Eleştirdiğim kişilerin haberlerine de gittim. Kimi zaman o kişiler yazdığım yazılardan dolayı yüzlerini ekşitti, kimi tepki verme ihtiyacı hissetti. Kimisi de belki 10-15 kişinin önünde açık açık benimle tartışmaya girdi. Ama ben doğru bildiklerimi yazmaktan asla geri kalmadım. Ve asla da geri kalmayacağım.

Birkaç ay önce, etrafındaki şakşakçılardan eleştiri sesini duyamayanları yazmıştım. O sesleri duymayanların, duymak istemeyenlerin bir gün seslerini duyuramayanların yanlarına geleceklerini de kaydetmiştim. Nedense bugün koltuklarında oturanlar, etraflarına bakıp seleflerinin de o dünyaya geri döndüğünü görmüyorlar. Her konuşmasında o makamlar gelip geçici diyenlerin o makamların gelip geçici olduğunu anlamalarının hala zamanı gelmedi. Yazık?