Kolay olanı tercih etmek, kolayla yetinmek insan olarak ortaya koyduğumuz en bariz tavırlarımızdandır. İyiyi, üstünü isteriz ama ödediğimiz bedelin, gösterdiğimiz gayretin iyi ve üstün olmamasından rahatsız olmayız.

Azla çok elde etmek, yorulmadan ermek genel karakterimizdir. Allah'ın koruduğu kulları -ki onlar pek azdırlar- böyle bir dairenin dışında tutulabilirler.

Genelde insanı özelde de çocuğu yetiştirmek, öğretmekle eğitmek arasında gelip giden bir çizgi üzerinde sürer. Dine ve dünyaya ait ihtiyaçların çocuğa aktarılması öğretmenin de içinde bulunduğu bir dizi görev ihtiva etmektedir.

Günlük hayattan dini vecibelere kadar öğretilmesi gerektiğine inandığımız ne varsa o aslında bir tür eğitim konusudur. Eğitimin ilk aşaması öğretmektir şüphesiz. Bilmek ve bilmeyi özümsemekten oluşan bir süreç, arzulanan sonucu elde etmeye yardımcı olacaktır.

Sadece bir kaşık tutma edebini, mesela kaşığın sağ elle tutulması kuralını, önümüzdekine öğretmek dakikayla sınırlandırılabilecek kadar küçük bir zaman dilimi içinde halledilebilir. 'Kaşık sağ elle tutulur' kuralı üç kere bile tekrar edilmeden muhataba öğretilebilir. Ama muhatabın 'sağ elle kaşık tutar' hale gelmesi uzun zamanı gerektirebilir.

Bilhassa farklı bir uygulama üzerinde yetişmiş birinin sağ elle kaşık tutabilir hale getirilmesi bir eğitim sürecidir; zor olan da bu süreçtir.

Anne babalar ve öğretmenlerin, eğitmekle mükellef oldukları halde öğretmekle yetinip kendilerini teselli etmeleri doğru değildir.

Anne babaların, çocuklarını insani ve imani değerler üzerine yetiştirmekle mükellef oldukları halde onların üzerinde 'eğitim' düzeyinde bir himmet göstermeden öğretmekle yetinmeleri sorumluluktan kaçmak, yeterli gayreti gösterememek şeklinde izah edilebilir.

Namaz gibi hayat boyu uygulanacak ağır bir ibadeti çocuk üzerinde öğretmek ve eğitmek şeklinde iki çizgide tatbik edeceğimizi düşünürsek, eğitim çizgisinin öğretme çizgisi ile aynı olmayacağını takdir etmek zor olmayacaktır.

Ebu Davud'un rivayet ettiği meşhur hadiste Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem çocukların yedi yaşından itibaren namaz çizgisi üzerine alınmalarını, on yaşından itibaren de namazı ihmal etmeleri halinde cezalandırılmalarını emretmektedir. Sadece bu hadisi bile ölçü almamız halinde namaz eğitiminin en az dört yıl sürebileceği anlaşılmaktadır.

Çünkü yedi yaşından itibaren namaz hassasiyeti çocuğa verilmeye başlanmakta ama ceza seviyesine on yaşında gelinmektedir. Ve bu süreç, Medine şartlarındadır.

Medine gibi namazın hayat anlamına geldiği bir yerde çocuğun namaza eğitilmiş olması bu süreyi almaktadır. Bir çocuğun namaza eğitilmiş hale gelmesi ne kadar uzun bir süreyi kapsayacaktır; bunu tahmin etmek zor olmasa gerek.

Ebeveynlerin ve öğretmenlerin/hocaların takdir etmekte zorlandıkları nokta burasıdır. İki rekatlık bir namazın öğretilmesinin bir gün bile sürmediğine aldanarak, namaz kılmakta ihmalkar davranan çocuklar hakkında olumsuz kanaat kullanmaktadırlar.

Hem kendileri hatalı bir noktada bocalamakta hem de çocukların şahsiyetleri üzerinde yanlış izlerin oluşmasına neden olmaktadırlar.

Bu kuralı çocuklar için konuşuyor olsak da büyükler için de geçerli saymamız mümkündür. Büyüğün de eğitilmesi, öğretilmesi kadar kolay değildir. Büyüklere hitap edenlerin de bu hassas noktaya dikkat etmeleri zaruridir.