Yazımıza geçen haftadan devam ediyoruz.

Resulullah Efendimiz (s.a.v) den Dördüncü örnek: Resulullah Efendimiz'in (s.a.v) medresenin icazetli talebelerinden biri olan Enes bin Malik bize başka bir olayı naklediyor:

Eğitimi, öğretimi, sabrı, insan kazanmayı, konuşmayı öğreten bir dersi aktarıyor bize: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber mescitte oturuyorduk. Bir bedevi geldi. Mescide işemeye başladı. Peygamber aleyhisselamın ashabı adamın üstüne yürümek istediler, onu azarladılar. Peygamber aleyhisselam: 'Adamı kesmeyin, bırakın onu' dedi. Adamı bıraktılar. O da işini bitirdi. Sonra onu çağırdı ve şöyle buyurdu:

'Bu mescitler, böyle pis işler için uygun değildir. Buralar Allah'ı zikir, namaz ve Kur'an okumak içindir.' Sonra da oradakilere, adamın işediği yere bir kova su dökmelerini emretti. Cevabını netleştirmenin zor olduğu bir soru var önümüzde: Burada kim eğitilmiş oldu? Bedevi mi, olayı izleyen ve bedeviyi cezalandırmaya yeltenen sahabiler mi?

Elbette iki taraf da eğitilmiş oldu. Bir kişiye cami terbiyesi verildi. Diğerlerine de en kaba suçları işleyenlere bile nasıl bir eğitim uygulanması gerektiği, sabır, tatlı söz gösterilmiş oldu.

Evlerinde halıyı kirleten çocuklarına en ağır hakaretleri yapabilen annelerin bir kenarda muhafaza etmeleri gereken bir bilgi olarak saklanmalıdır bu.

Beş: O muhteşem medresenin, öğretimin eğitim olduğu mekanın seçkin talebelerinden, Kur'an'ın mütercimi İbni Abbas radıyallahu anhüma bir örnek veriyor:

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz'ı Yemen'e gönderiyordu. Ona dedi ki:

'Onlara Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığını, benim de Allah'ın Resulü olduğumu anlat.

Bunu kabul ederlerse onlara, Allah'ın kendilerine her gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını anlat. Bunu kabul ederlerse onlara, Allah'ın mallarında, zenginlerden alınıp fakirlere verilecek bir sadakayı farz kıldığını anlat.' Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisini temsilen bir yetkiliyi Yemen'e gönderiyor. Orduları çıktıkları savaştan sürekli galip dönen bir devletin başıdır o. Onu temsil eden de o gücü temsil etmektedir. Temsilcisine, kararnameleri vatandaşlara sıralamasını emretmiyor. İmanın kademe kademe kalplere yerleşmesini, insanların talimatla iman etmelerinden daha üstün tutuyor. En ağırdan en kolaya doğru bir sıralamayla insanların ikna olacakları bir metodun tercih edilmesini teşvik ediyor.

Altı: O medresenin eğitilmişleri de başkalarını eğitirken aynı ilkeleri kullandılar. Kurza bin Ka'b'den dinleyelim:

Ömer bin Hattab, ensardan bir grubu Kufe'ye gönderdi. Ben de onlarla beraberdim. Medine yolundaki Sırar denen yere kadar bizimle yürüdü. Ayağındaki tozları silkeleyip duruyordu. Sonra dedi ki: 'Siz Kufe'ye gideceksiniz. Kur'an'la kaynaşmış bir toplumla karşılaşacaksınız. Size gelip: 'Muhammed'in ashabı geldi. Muhammed'in ashabı geldi' diyecekler. Size gelip hadis soracaklar. Onlara abdestin üç defa yıkamak olduğunu ama iki kerenin caiz olacağını öğretin.' Kur'an bilgisi olan ama hadisleri merak eden bir toplumun içinde, farklı bilgi imiş gibi hadise sarılmanın, o şartlarda yararlı olmayacağını düşünen Ömer'den muhteşem bir eğitim ilkesi görüyoruz. Kur'an olduğu gibi kalsın, onun değerinin düşmesine sebep olacak olan hadis bile olsa ona tevessül edilmesin diye tedbir alıyor. Hedef, insanların eğitilmeleri ise o en iyisi ile yapılmalıdır. O anda gerekeni yapmak, öncelikliyi tercih etmek, önemli bile olsa öncelikliyi diğerinden daha önde tutmak bu olsa gerek.

Yedi: O muhteşem medrese mezunu bir başka sahabiyi, eğitim uzmanı olarak izleyelim.

Ebudderda radıyallahu anh, Dımaşk mescidinde Kur'an öğretiyor. Talebelerini gruplara ayırmış. Her birine de hoca tayin etmiş. Her grup on kişi, her on kişinin bir hocası var. Ebudderda ise en başta bekliyor; zorlandıklarını ona danışıyorlar. Kur'an okumayı becerip hocasından icazet alan Ebudderda'ya intikal ediyor, ondan ders almaya başlıyor. O, sabah vakti geliyor, namaza kadar devam ediyor. Bir cüz Kur'an okuyor. Onun okuması bitince herkes yerine dağılıyor. Bu sistemi Dımaşk'ta oturttuğunda Ebudderda radıyallahu anh, üzeri çatıyla örtülmüş bir okul yoktu dünyada. Mescitler medrese haline getirilmişti. Binler, on binler bir sahabinin elinden Kur'an aldılar. Her biri, Cebrail'in getirdiği berraklıkta Kur'an öğrendiler. Allah onlardan razı olsun. İnsanlığa öğretmeyi, eğitmeyi öğreten peygamberimiz Muhammed'e salat ve selam etsin Allah.