Haber izleyen dostlarımız başlığı okuyunca meseleyi anlayacaklardır. "Hz. Musa Firavun'dan özür dildi mi? Hz. Hüseyin çevresindekilerden özür diledi mi?" Konuşmanın baş tarafını dinlemedik. Video buradan başlıyor, benzer cümlelerle devam ediyor.

Küçük bir parçadan büyük parça hakkında kısıtlı da olsa yorum yapabiliriz. Parça-bütün ilişkisini takip edip yapılacak yorumların bir kısmı doğru olacaktır diye düşünüyorum. İnsan, aklıyla görünenden görünmeyeni, bildiklerinin arasındaki ilişkiyle yeni bilgilere ulaşabilir.

Bu düşünce yöntemlerini zikrettikten sonra günceldeki konu hakkında kanaatlerimizi paylaşmak isterim şahıslara çarpmadan konuyu çarptırmadan.

"Özür diletmek" isteyen bir otorite kendi gücünü göstermek istiyordur. Otoritesinin kabul edilmesi halinde yapılan bütün hataları görmezden gelineceğini bildirmek istiyordur. Tarihte yaşayan zalimler muhatabı olan kutlu insanlardan her zaman bunu istemişlerdir.

"Ene Rabbikümü'l a'la..." Manası; "Ben sizin en büyük rabbiniz değil miyim?" Böyle diyen bir Firavun, kavminin uluları dahi herkesi kendine kul köle etmişti. Sus pus olmuş insanlar otorite karşısında boyun bükmüşlerdir çaresizce.

Bir aklın kalibresi nesneler arasındaki benzer ve farklılıkları doğru bir şekilde ortaya koymasıyla belli olur. Benzerliklerin doğru tespit edilmesi gönülleri mest ederken benzerlikleri tam ölçemeyen veya tam kestiremeyen akılların ürettiklerine karşı gönüllerde bir tereddüt oluşturur. Sapla-samanı karıştıran bir akli verilere muhatap olan gönüller sıkılır, daralır.

Özür diletenlere "direnen insanlar" kahraman ilan edilir. Direniş her zaman saf gönülleri etkiler. Direnen insan sevenlerini de heyecanlandırdığı gibi bağlılıklarını artırır. Tarihi olayları kitaplardan okuyup söylemek kolay bir anlatım usulüdür. Hatta tarihi olayları kendi içinde kıyaslamak bile rahat iken bunları günümüz olaylarına denk düşürmek hikmet ister, incelik ister, hakikatli mantık ister, diye düşünüyorum.

Tarih ile günümüz konuları arasında bağlantı kurmak, benzerlik ilintisi yakalamak, tarihi bilerek dinleyenlerin zihninde hitap edeni ya da işaret edilen şahsı tarihi şahsiyet gibi büyültür. Gönüllerden sevgi derlemiş insanların verdiği örnekler dinleyenlere bambaşka hissiyat yükler.

Bilinç altına ve algı dünyasına kendisini, Musa(as)'ın yanında, Hz. Hüseyin'in makamında, Fahr-i Kainat Efendimiz (as)'ın çizgisinde görüp karşı tarafı da Firavunların, Ebu Cehillerin, Yezidlerin yerine monte ettiğinde (kondurduğunda) hakikate iman etmiş gönüllerin razı olması beklenemez.

Tarihi olaylar doğrudur. Ancak tarih şahsiyetleri ve olayları günümüze indirirken/kıyaslarken yapılan yanlış anlamaları kim nasıl değerlendirecek? Hatibin sevenleri başka, muhatabın sevenleri daha başka anlayacaklardır. "Adam haklı" diye baş sallayanlar sadece sevenler ve bağlıları ya da muhatabının düşmanları olmasa iyiydi.

"Özür diletmek" bir enaniyet göstergesi, bir egoizm sıçraması anlamına gelir. Karşısındakinin direnme dayanaklarını yerle bir eder. Şahsiyetini zedeler ve kavgayı şahsi plana çeker. Kişilerin şahsi sürtüşmelerinden bunca insanın zarar görmesi hiç de doğru değil, diye düşünsek bile biraz daha derin düşününce iş farklı bir boyut kazanır. Bu insanlar toplumun önünde olan, bağlıları ve sevenleri olan, onların hayatlarına dokunan, yön veren insanlardır. Onların olan sadece onların değildir artık. Biz aslında muhatabın böyle kendi şahsından "özür diletme" tutumu içinde olacağını zannetmiyoruz. Milletten özür dilenmesi lazımdır eğer ona karşı bir yanlış yapılmışsa.

Şimdilerde kim veya hangi taraf ne derse desin, diğerine işlemiyor sanki. Herkese göre kimin ne olduğu anlaşılmıştır. Ancak ben böyle safların net bir şekilde ayrılıp da beyinlerin dondurulmasına taraf değilim. Neden mi? "Bir daha çalacağın kapıyı çok hızlı çarpma" derler ya... Herkesin herkese ihtiyacı var. "Hain" sıfatı yakıştırılmışların "hırsız" sıfatıyla hitap da bulunmaları daha ne kadar gidecektir bilmiyorum.

Güç zehirlenmesi ile suçlayanların küresel güçlerin yanında saf tutması da ne kadar Musalığa, ne kadar Hüseyinliğe yakışıyor düşünülmesi gereken ayrı bir konudur. Tarihi şahsiyetlerden Bel'am bin Baura gibilerin felsefesinden henüz bahis açmamış olmak da apayrı bir konu. Ya da "Onlar papazlarını ve rahiplerini (din adamlarını) rabler kabul ettiler" gibi ayetler üzerinden bir şeyler hissettirmek da başka bir algı konusu...

Dedik ya tarihi bilmek mesele değil, önemli olan tarihi şahsiyetleri ve olayları günümüzde kime işaret ettiğidir. Suçlamayı, iftirayı bırakalım da herkes kendisiyle ilgilensin...