23 Ağustos 2011 Salı günü?

İHH İnegöl Heyeti olarak Pakistan yolundayız. Sahur vakti Pakistan?ın başkenti İslamabad?a varıyoruz. Pakistan ve Türkiye birbirine vize uyguluyor. Onlarca ülke ile aramızda vize uygulanmazken, bu iki dost ülkenin hala birbirine vize uyguluyor olması çok garip Üstelik yurt dışına çıkanlardan harç kesiliyor olması da ayrı bir konu?

İslamabad?a gelişimizin sorunlu bir döneme denk geldiğinin farkındayız. Usame Bin Ladin?in Pakistan?daki evine ABD tarafından baskın yapılalı çok olmamıştı. Ülke genelinde sürekli bombalama eylemleri yapılıyordu. Ülkenin birçok noktasının güvenli olduğu söylenemezdi. Afganistan?da devam eden ABD işgalinin bedelini, Pakistan da fazlası ile ödüyordu.

Pakistan her yönden önemli bir potansiyele sahip. En çok Müslüman nüfusun bulunduğu ülkelerden biri. Şüphesiz uluslararası dengeler böyle bir ülkeyi, rahat bırakmak istemiyorlardı. Aklıma 2000 öncesi Ergenekon kıskacındaki Türkiye geliyor.

Her şeye rağmen Pakistan?da olmak bizi çok heyecanlandırıyor. Niyetimiz belli. Biz turist değiliz. Üstelik Ramazan ayındayız. Bu mübarek ayda Pakistan?da, mazlum ve mağdur insanlarla birlikte olmak gerçekten çok farklı bir duygu?

İslamabad Havaalanından itibaren Pakistan?ın Türkiye?nin ne kadar gerisinde kaldığını gözlemlemek mümkün. Burası Atatürk Havaalanı ile kıyaslanmaz bile. Şehirlerin otogar, havalimanı gibi giriş yerleri, ilk izlenim açısından gerçekten çok önemli. İnegöl?ün Ankara yolu girişi geliyor aklıma?

Havaalanından çıktığımızda bizi yoğun bir sıcak hava dalgası, ağır bir koku ve devasa bir kalabalık karşılıyor. Ve o kalabalık arasında Türkiye?den yüzler görmek bizi çok mutlu ediyor.

Şehre doğru yol alırken bizi karşılayan dostlarla tanışmaya başladık. İHH tarafından Pakistan?a gönderilen İsmail?e, İlyas Hocam; babasının ne iş yaptığını, sordu. İsmail babasının şehit olduğunu söyleyince hepimiz şok olduk. Üstelik Mavi Marmara gemisinde İsrail askerlerinin kurşunları ile şehit olmuştu. Asıl şoku İlyas Hocam yaşamıştı. Çünkü İsmail?in şehit babası; Cengiz Songür, Mavi Marmara gemisinde İlyas Hocamın yanı başında şehit düşmüştü. Şehit babasının hatırası ardından İsmail, Pakistan?da yetim çocukların yardımına koşmuştu. Aylardır burada idi?

Yol boyunca yoksulluğun tüm izlerini görüyoruz Pakistan?da? Kaldığınız otel ya da çalıştığınız şirketin bahçesi, askeri bir merkez ya da üst düzey bir devlet binası girişini andırıyor burada?

Silahlı muhafızlar, güvenlik önlemleri, kontroller, bariyerler, bahçeyi çevreleyen yüksek duvarlar ve dikenli teller birçok binanın girişinde karşılıyor sizi.

Pakistan?daki ilk gecemizde, çok sık elektrik kesintileri yaşandığını öğreniyoruz. Kesinti sonrası otomatik jeneratörler büyük bir gürültü ile devreye giriyor. Çocukluğumun, gecesi karanlık Türkiye?sini düşünüyorum?

İlk izlenimlerimiz böyle? Ancak İslamabad?da olduğu gibi Pakistan?ın hiçbir yerinde, incelemelerimiz süresince, güvenlik açısından en ufak bir sıkıntı yaşamadık. Pakistan halkı son derece cömert, güler yüzlü, ilgili ve yardımsever.

Yemekleri konusunda da gereksiz yere kaygılanmışız. Sahur ve iftar sofralarında gelen yemeklere şüpheyle yaklaşmıştık ancak kısa bir süre sonra anladık ki sofraları da çok güzel. Çok baharat kullanıyorlar. Zengin bir mutfakları var. En önemlisi iftar sofraları sünnete çok uygun. Önce kahvaltılık, çorba, salatalık ve meyve ile oruç açılıyor. Sonra iftara ara verilerek namazlar kılınıyor, sohbet ediliyor. İkinci bölümde ise ana yemeğe ve tatlıya geçiliyor. Bizim gibi ezan sonrası hemen sofraya saldırmıyorlar. Pakistanlıların iftar sofrasını örnek almamız gerekiyor.

Pakistan oruca bizden bir gün sonra başlamış. Dolayısı ile bayramı da bir gün sonra kutladılar? Ramazan günleri konusunda bile Müslümanların birlik sergileyememesi ne kadar üzücü? Maalesef bu konuda tüm İslam ülkelerine hitap eden bir otorite yok?

Pakistan?da yollar çok dar ve bozuk. Trafik akışı bizim gibi değil. İngilizler gibi soldan işliyor. Araçların direksiyonu sağda. Her seferinde şoförü karıştırıyoruz. Yola bakarken sürekli ?yanlış taraftan gidiyoruz? hissine kapılıyoruz. Sanki bütün arabalar üzerimize üzerimize geliyor.

Bu İngilizlerin sömürge döneminden Pakistan?a kalan bir hediyesi idi. Üstelik İngilizce, resmi dil olarak kalmıştı. Pakistan İHH Koordinatörü Mehmet Kara abinin bir tespiti çok hoşuma gidiyor: ?İngilizler tam bir sömürge profesörü??

Pakistan?da ilk günümüzde Khubaib Vakfı?nın sunumuna katılıyoruz. Biz bu vakfın ismini ?Hübeyb Vakfı? olarak telaffuz ediyoruz. Khubaib Vakfı, ülkemizdeki İHH, İNİYAD, KIZILAY gibi bir yardım kuruluşu. (İHH) İnsani Yardım Vakfı?nın Pakistan?daki girişimleri sonucu kurulmuş. Burada birlikte çalışıyorlar. Vakfın Türkiye?den sorumlusu; İHH Pakistan Koordinatörü Mehmet Kara. Biz O?nun misafiriyiz.

Sunumda gördüklerimizi hayretle izliyoruz. Deprem ve sel manzaraları? Sonrasında yapılan okullar, kolejler, yetimhaneler, camiler, konutlar, ihtiyaç sahiplerine sunulan sayısız yardımlar? Özellikle Türkiye?den giden yardımların ne kadar büyük hayırlara dönüştüğünü gurur ve gözyaşları ile takip ettik. İşte bir sene önce, bir Cuma namazı çıkışı, Urgancılar Camii?nde, Pakistan için kurulan yardım kutusuna bıraktığım sadaka burada idi. (Devam edecek)