Okula giderken arabanın arka koltuğuna otururdu, tam da makam sahiplerinin oturduğu sağ arka koltuğa. Sırtındaki okul çantası ile oraya oturması daha da kolayına geliyordu. Kolayına gelen ne varsa hoşuna gidiyordu. Hoşuna giden ne varsa onu hemen yapıyordu.

O bunları düşünürken arabayı süren babası klasik nasihatlerinden birini yapıyordu sesinin tonun yükselterek. Her sabah bunları dinlemek istemiyordu. Gerçi babası da bundan sıkıldığını ifade etmişti günün birinde. Ancak sebebini onlarca kez duymuş olsa bile bir türlü kendisini kınamayı düşünmedi çocuk.

-Oğlum bak içinde nefis denen bir düşman var. Bu nefis seni tembelliğine itiyor. Gel beraber onu yenelim. Yok etmemiz mümkün değil zaten.

-Ya baba, sen niye vuruyorsun ki bana sabahları uyandırırken.

-Oğlum ben sana vurmuyorum, içindeki tembelliği sana üfleyen nefsini kovalamaya çalışıyorum.

-Nasıl yani... Benim canım açıyor sen vurunca.

-Oğlum ben seni kaldırmak için neler yapıyorum biliyor musun?

-Uykuluyken hiçbir şey hatırlamıyorum. Bir su sıkınca çok sinirleniyorum, bir de ayaklarıma vurunca canım acıyor.

-Ha işte senin farkında olmadıklarını da ben söyleyeyim. Alarm kuruyorum namaza kalkmak için. Ancak alarmı duyunca kalkamamak düşüncesi ile kendimi de kurmuş oluyorum. Bazıları; örnek sen, sabah namazına kalkmak için bile kurmuyorsun alarmı. Telefonun alarm sesi çok gıcık edicidir. Neden? Uyandırsın diye.

-Evet, ben namaz için kurmuyorum, çünkü senin kaldıracağını biliyorum. Ben tatil günlerinde antrenmana ya da kursa gitmek için kuruyorum.

-Peki, oğlum namaz önemli değil mi? Bir işi sen isteyince daha kolay yapıyorsun. Fakat ben söyleyince ağırdan alıyorsun. Benim telefonun alarmı iki ya da üç kez farklı dakikalara kurulmuştur, birini duymazsam diğerinde uyanayım diye. Telefonu banyonun önündeki çamaşır makinesinin üzerine bırakıyorum ki yataktan kalkayım, uykum dağılsın ve namazı kaçırmayayım.

Bazı sabahlar lavaboya gidip abdest için hazırlık yapmaya başladığımda sana bir kez "oğlum kalk namaza" diyorum. İhtiyacı görüp geldikten sonra yüzünü okşuyorum, yanaklarından öpüyorum, dudaklarını bir balık dudağı gibi yapıp gülüyorum. Sonra sağını solunu gıdıklıyorum. Sen her yerinden gıdık alıyorsun. Gidiyorum abdest alıyorum, tekrar geliyorum.

Uyandırma faaliyetlerine tüm hızıyla devam ediyorum. Tabii ben giderken sen "tamam ya" diyorsun. Ben de sanıyorum kalkacak. Nerdeeee? Tekrar battaniyeyi başına çekiyorsun, onu üzerinden alıyorum. Bu sefer "kalkarsın" diye bekliyorum. Sen, anne karnındaki cenin gibi kıvrılıp uykuna devam ediyorsun. Ben "tamamın" ne anlama geldiğini o zaman anlamış oluyorum.

Eee artık bir taraftan Efendimiz (sav)'in edeplendirmek için "kaba yerlerine vurabilirsin" müsaadesini hatırlıyorum. Ardından "küçüktü kıyamadım, büyüdü yenemedim" sözü de zihnime baskı kuruyor. Uyandıramayınca aklıma annemin sözü geliyor " oğlum, ben seni burada namaz için o kadar sesleniyorum, uyanmıyorsun öğrenci yurtlarında sen milleti nasıl namaza kaldırıyorsun..." Tüm bu zihinsel kültürüm seni mutlaka namaza kaldırmam için gayret sarf ederken, bir de Allah'ın; "yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden ehlinizi koruyunuz" emr-i ilahisi düşünüyorum. Hadi buradan yak... Ben sana nasıl kıyayım. Yarın ahirette sen namazdan dolayı cehennemin kızgın alevleri içinde yanarken görmek ve bu dünyada imkanım varken senin uykundan, senin keyfinden dolayı senin özgür bırakmak hangi vicdan sığar oğlum.

Benim sinirlerin alt üst oluyor, senin bedeninin sağı solu kızarıyor, canın yanıyor ama nefsinin keyfi yerinde, şeytan camdan bakıp gülümsüyor. Demek ki bilgi, duygu ve davranış sen de eşit düzeyde değil. Biliyorsun ama yapamıyorsun.

İşte seninle buna çalışalım. Kendin için bana yardım et. Sana kızmak, bağırmak, vurmak, dövmek hiç aklımdan geçmiyorken o ağır ağır davranışların tetikliyor sinirlerimi. Her şeyin ne olduğunu artık bilecek yaşa geldin, toparlaman lazım kendini.

Bu nasihatler eşliğinde çevre yolundan okul tarafında dönen ışıklara gelmişlerdi. Frene dokundu babası. Biraz bekledi kavşakta. Kısa bir süre sonra okulunun önünde indi oğlu. Her ikisi de okullarına girdi.