İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği (İHMED) bu Öğretmenler gününü daha bir anlamlı kılmak için Sami KOPARAN hocamızın anısına bir program hazırladı.Nasip olursa bu program 25 Kasım 2016 (Cuma) günü Sani Konukoğlu Konferans salonunda saat 20.00 de gerçekleştirilecektir.Bu vesileyle hepiniz davetlisiniz.

Günlük hayatımızda birbirimizle dertleşirken hep vefasızlıktan şikayet ederiz.Hatta bazen "Vefa" sadece İstanbul'da bir semt adı olarak kaldı deriz."Vefa" bildiğiniz gibi görülen iyilikleri unutmama, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha fazlasıyla karşılık verme demektir. Bu vesileyle Sami Hocamıza karşı küçük bir vefa görevini yerine getirmiş olacağız.

Bu programda ayrıca Hocamızı tanıyan onunla görev yapan arkadaş ve dostlarından hatıralar dinleme fırsatımız da olacak İnşaallah.

İnegöl İmam Hatip Lisesine genç bir öğretmen olarak tayin olduğum sene rahmetli Sami Hocamız o dönemde İnegöl Milli Eğitim Şube müdürüydü.O günlerin birinde okuldaki öğretmen arkadaşlar "Bugün okulumuzu Şube Müdürümüz Sami Bey ziyaret edecek "dediler.Ben çok heyecanlandım.Çünkü o güne kadar Okul Müdüründen daha yukarı bir makam sahibiyle oturup konuşmamıştım.Beklendiği gibi o gün Sami Hocamız geldi.Öğretmenler odasına girerken gür bir sesle "Selamün aleyküm arkadaşlar" diyerek kendisine ayrılan yere oturdu.

Sami hocamız daha önce İnegöl İmam Hatip Lisesinde görev yapmış olduğundan dolayı benden başka hemen hemen hepsini tanıyordu.Bir tek beni tanımamıştı. O nedenle daha çok benimle sohbet etmeye başladı.Resmiyetten uzak gayet samimi ve sıcak bir sohbet oldu.Bu arada bendeki heyecan gitmiş ve Sami Hocamı takdir etmeye başlamıştım.

Sami Hocamızla karşılaştığımız o gün ve devamındaki yıllarda öğretmenler odasındaki şu samimi tabloları hep özlüyorum.

-O yıllarda öğretmenler arasında gerçek bir samimiyet vardı.Birlikte çay içilir ve çay parasını vermek için öğretmenler birbirleriyle mücadele ederdi.Paylaşmadan zevk alınırdı.Kimsenin elinde cep telefonu olmadığı için öğretmenler odası sessiz değil tam tersine cıvıl cıvıl ve şen şakraktı.

-O yıllarda dünyevileşme ve paraya karşı sevgi günümüzde ki gibi olmadığından öğretmenler odasında Doların ve Auronun iniş çıkışı değil öğrencide görülen davranış iniş çıkışları takip edilirdi.

-O yıllarda genç öğretmenler, mümkün mü ki yaşlı öğretmenlerin yanında ayak ayak üstüne atsın.Ve mümkün mü ki yaşlı bir öğretmene yer kalmadığında genç öğretmen kalkıp yer vermesin.

-O yıllarda öğretmenler odasındaki sohbetlerin konusu araba modelleri,ek kurs paraları,neden bana sınav görevi çıkmıyor? v.b. konular değildi.Ayakkabısı olmayan,montu ve harçlığı olmayan öğrencilere nasıl yardım edebiliriz gibi konular dertleriydi.Çünkü o dönemin vefakar öğretmenleri bizim gibi yenilere şunu unutmamamızı söylerlerdi "Bana derdini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim".Birinci derdin ne? Ona göre kendini değerlendir ve ona göre kendine değer ver.

Bütün bu anlattıklarımız (ve bir çoğunu da anlatamadığımız) bir dönemin dertli hocasıydı rahmetli Sami Hocamız.Onun içindir ki emekli olduktan sonra da Takauud(yerinde oturan) olmadı.Hep hayır kurumlarında hizmet etti.Kendi elleriyle çorba doldurup ikram etti.Öğrencilere burs ve iaşe bulmak için insanlara ricada bulundu.Hayra teşvik etti.Çünkü hayra teşvik etmemenin dini yalanlayanların bir özelliği olduğunu biliyordu.Ama teşvik etmenin zorluklarını da biliyordu ve yaşıyordu.

Sami Hocamız öğretmenliğin 3 temeli olduğunu bizlere söylerdi."Sevgi,İlgi,Bilgi.

Öğrenciye sevgi gösterin.Onlarla ilgilenin.Öğrencilerini unutanlar bir gün mutlaka unutulacaklardır.Ayrıca bilgili olun ki onlara bir şeyler verebilesiniz."

Ve Sami Hocamızın öğrencinin başarısı için söylediği şu tekerleme her zaman kulaklarımı çınlatıyor:

"Başarının dört temeli vardır.Biri eksik olursa başarı olmaz.O temeller şunlardır:

-Öğrencinin hevesi,

-Babasının kesesi

-Annesinin ketesi (ekmek),

-Öğretmenin nefesi."

Mekanın Cennet olsun Değerli Sami Hocam"

(Elfatiha)

.