Yaktı yüreğimizi ölüm haberi. Birkaç gün önce kara bulutlar gibi kara haber dolaştı fecabook sayfalarında. Beyin kanaması, dediler kara haberin adına. Yüreğim dağlandı bu güzel simalı dostum halinden.

Şimdi yazacaklarımın her biri bir tarafa, lezzetleri kesen ölüm sultanı, hüküm-ferman gönül dünyamda. "Yapacak bir şey yok" değil bunun üzerine. Ailesine ve sevgili evlatlarına sabr-ı cemil diliyorum. Basit kalacak bu cümle ama sabır büyük bir iştir.

"Allah sabredenlerle beraberdir" hükmü ne büyük bir mükafattır. "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" cümlesi sözün efendisi, gönülleri rahatlatıcı ifade... Muhakkak ki ondan geldik ona döneceğiz. Şimdi Murat kardeşimiz dönüş yolculuğundadır.

Asıl "menzile" gitti, orada bekleyecek eşini çoluk çocuğunu, bizleri... Yetim kaldı geride kalanlar. Can feda Efendimiz (sav) de yetimdi hem de çok küçük yaşlarda. Kim bilir hangi güzelliklere kapı aralayacaktır bu vakitsiz ölüm.

Biliyorum, vakitsiz ölmez kimse. İlahi kadere isyan gibi söylendiği düşünülür. Ancak yüreği yanıklar ve aşırı sevgi içinde olanlar için bir nebze hoş görülür böyle ifadeler. Bir hadis-i şerifte "Çölde hayvanını kaybeden biri, hayvanı geri döndüğünde ellerini açmış ve "Ya Rabbi, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim" deyivermiş.

Sahabeden biri vefat ettiğinde eşinin çok canı yanmış Peygamber Efendimiz (sav) taziye için geldiğinden "git başımdan" gibi bir söz söylemiş üzüntüden. O kadına demişler ki "sana taziyede bulunan Rasulullahtır..." O da toparlanmış ve beyanda bulunmuş. Efendimiz (sav) de "sabır ilk anda olur" demiş.

Murat Topalak, benim liseli yıllarımın güzel hatırasıdır. Seksenli yılların sonuydu. Rahmetli Hikmet Şahin Hocam, bize el vermiş... "Gidin, gençlerle ilgilenin, bu gençlik için bir şeyler yapmak lazım." Demişti. Biz de elimizden geleni geri komamış, dilimizde döküleni bilmişiz. Ne lazımsa delikanlılığın gereği bir bir yapmışız.

Sınıflara giriyorduk abi olarak... Tanışıyoruz, davet ediyoruz... Bir-iki kelam bir şeyler öğrenelim gençler diyoruz/diyorduk..." Akran eğitimi diyorlar şimdi buna. Seven ve sevilen ağabeyler olarak yanımızda yöremizde onlarca genç ile teneffüslerde İmam Hatip'in bahçesini arşınlıyorduk.

Hamzalar, Esatlar, Sabriler, Muratlar, Mustafalar katılıyorlar sohbet halkalarına. Tatlı tatlı anlatıyoruz öğrendiklerimizi, onları gönülden seviyoruz. Kitaplar veriyoruz okuyorlar. Aksatılmadan devam eden sohbet halkalarında ağabeyler olarak kardeşlerimize yol gösteriyorduk. Onların gönül dünyalarına dokunuyor, Cumartesileri sabah saat 10. 00 gibi toplanıyorduk İmam hatibin bahçesinde. Önce bir güzel top oynuyor sonra da bisikletlerle Bedre deresine, Kurşunlu Deresine bazen de Cerrah'a doğru pedal çeviriyorduk.

Gönüller kaynaşıyor sahabe misali. Bazılarımızın ismini değiştiriyoruz sahabe isimleri veriyoruz. Kimine Zeyd, kimine Talha, Kimine Enes vb. İslam tarihi okuyoruz ve coşuyoruz.

İşte Murat böyle meclislerin, bu meclisin insanıydı. Biz onu sevdik, biz dost bildik. Biliyorum elinde olsaydı bu, bizden önce gitmezdi. Öncülüğü, önde olmayı bize bırakırdı. O terbiye üzere yetişmiş ve evladını da yetiştirmişti, o dünyalar tatlısı evladıyla da tanışırım.

"Sana bu yakışmadı" demeyeceğim Sevgili Murat. Allahtan gelen her şey yakışır kula. Bakmayın benim densizliğime. Yolun açık olsun sevgili Murat. (kime sesleniyorsam?) Melekler yoldaşın olsun. Efendimiz Muhammed (sav)'in Liva'ül-hamd sancağının gölgesinde gölgelenesin. Salih insanlar arkadaşın olsun. Allah rahmet eylesin (amin)