Desek doğru olur mu? Bir televizyon programcısı haftanın belli günlerinde ekranın karşısın insanlara bilgisinin darlığına bakmadan yorumlar yapıp -değerlendirme demeyeceğim- yönlendirmeye çalışıyor. Konumuz son günlerde şahsiyet katliamına mazur kalan Nurettin Yıldız Hoca Efendi hakkında olacaktır.

Masanın etrafında oturmuş üç beş insan, eline geçirdikleri veya önüne düşen haberleri jet hızıyla değerlendirmektedirler. "Jet hızı" ifadesi abartmak içindir. Anlayacağınız olayın önünü ardını düşünmeden, tamamına bakmadan baştan savma konuşmaktadırlar.

Şimdi ben, burada o bayanın yaptığı gibi yapsam yani size mevzunun nasıl olduğunu anlatmadan, "sevdiğim, saydığım bu insana karşı sen, nasıl sapık dersin..." diye başlayan bir cümlenin ardındakileri sizin temiz nezih kulaklarınızın kaldıramayacağı kadar kaba ifadelerle kusar gibi anlatmış olsam, iyi mi olur?

Masanın öbür uçundaki bayan "bu adam kadınlar dövülebilirmiş" diyor. "Bu adam altı yaşındaki kızlarla evlenilebilirmiş" diyor. "Bu adam halvet hali olduğundan bir kadınla erkek yalnızken asansöre binmesi günahmış" diyor dedikçe bu tarafa oturan bayan "ay bir yaşıma daha girdim, hangi çağda yaşıyoruz" cümlelerini sarf ederken en sonunda "sapık mı bu adam?" dediğinde bir soru cümlesinden ziyade hüküm cümlesi gibiydi. Yani sapık...

Peki, o "sapık" sıfatını hiç düşünmeden en çirkin ses tonuyla ekranlardan savururken; ilmiyle amil, onca güzel insan yetiştiren ve güzel insanı iyi tanıyan biri olarak biz ne'tçez. Susacak mıyız? "Ulen, vardır bir bildikleri mi?" diyeceğiz. Elbette ki hayır! "Biz sussak, tarih susmaz" diyor ya üstat onun gibi. İyi insanların medya tarafından bilip bilmeden, çamur at izi kalsın densizliğine pabuç bırakacak halimiz yoktur.

Bir hadis-iğ şerifte okumuştum, şöyle buyurun Efendimiz (sav); "Mümin müminin kardeşidir. Onun malını, mülkünü, haysiyet ve şerefini yokluğunda korur ve onu gıyabında savunur"(Ebu Davud, Edeb, 57; Tirmizi, Birr, 20) Şimdi ne yapıyoruz, iyilerden bildiğimiz bu güzel hocamızın şeref ve haysiyetini bu bilgi yoksunu sunucuların(!)dilinden çekip alıyoruz.

Şunu yapabilirdi ya da şöyle diyebilirdi ve böylece izleyenlerinde gönlüne su serpmiş olurdu. "Bu sözlerin geçtiği konuşmaların tamamını bir dinleyelim. Bakalım bunu mu demiş, bunu mu kastetmiş" zaten adaletli davranmak, adaletli konuşmak istiyorsan ve reyting derdine düşmemişsen bu hayat prensibin olurdu.

Tanımadığın bilmediğin insanlar hakkında uluorta konuşmaktan uzak durmalısın. Sosyal sorumluluk sahibi olmak lazım biraz. Ekranlarda reyting kaygısına düşersen -ki çok çabuk olan bir şey bu- sen de oralarda yaşayamaz ekranlardan düşersin.

Hiç unutmuyorum bir kavim peygamberine "sen ne diyorsun biz seni anlamıyoruz" deyişini. Neden? Çünkü peygamberler "Ey Kavmim" diye seslenirler ve onların içinde en fasih onlar konuşur. Uyarıları gönderen yüce Rabbimiz "anlayasınız diye" Arapça bir kitap olarak indirdik buyururken. Haşa, Rabbimiz de mi yanlışlık yaptı?

Son olarak şunu söyleyeyim: Ne İslam'ı güncelleme mevzusundan ne de Nurettin Yıldız hocanın konuşmalarından fitnecileri ekmek çıkar. Müslüman Türk milleti olarak Arfin gibi büyük bir zafere imza atmak varken neden alimlerimizi küçük düşürücü konuşmaların konusu edelim. Nurettin Hocalar hemen yetişmiyor. Bir alimin ölümü alemin ölümü gibidir. Allah ilmi elinizden çekip çıkarmak istediğinde Alimleri çekip alır aramızdan. Unutmayalım.