Mutluluk üzerine çok şeyler söylenmiş, insanlık var oldukça da mutluluktan bahsedilecek. İnsanların hayattan zevk alma derecesini mutlu olma durumu belirlemekte, bu amaçla İnsanlar mutlu olma duygusunu yaşam merkezine alarak planlar yapmakta. Mutluluk tek taraflı yaşanılacak duygu durumu değil, karşılıklı ve etkileşimli. Etkileşimli olunca yaşamınıza ortaklarınız giriyor, bu ortaklık mal ortaklığı veya şirket ortaklığı değil, bireyin dışında olan her şey. Mutluluğun kaynağı, karşılıklı saygı eyleminde gizli çünkü saygı mutluluğun anahtarı. Saygının anlamlığını artırmak için yaşamın merkezine, bireyin kendisine karşı saygısını; insanlara karşı saygısını, hayvanlara karşı saygısını, çevreye karşı saygısını ve değerlere karşı saygısını koymak gerek. Bireylerin mutluluğu, dünya düzeninde tek başına yeterli olmayabilir. Devletler de birbirlerine karşı saygı göstermeli ancak emperyalist devletler, kendisinden daha güçsüz olduğuna inandığı devletleri görmezlikten gelmekte adeta o devletleri yok saymakta. Elinde var olan güçlerini insanlığın ve dünyanın mutluluğu ve barışı için harcaması gerekirken güçsüz olduğuna inandığı toplumları daha çok ezmekte, emperyalist emellerini gerçekleştirmek için dişlilerin arasında boğarcasına saygısızlık göstermekte, emperyalist emellerini fütursuzca gerçekleştirmeye çalışmakta.

Bilim insanı psikolog Maslow, insanların yaşamları içerisinde motivasyonu oluşturan güdülerin kendi içersinde hiyerarşik bir sistem oluşturduğunu söyler. Maslow ihtiyaç hiyerarşisini, fizyolojik ihtiyaçlar; güvenlik ihtiyaçları; ait olma ve sevgi ihtiyacı; saygı ihtiyacı ve en üst düzeyde; kendini gerçekleştirme ihtiyacı olarak açıklamış. Maslow,
bir kişi alt düzeydeki ihtiyacını belirli düzeyde karşıladıktan sonra üst düzeydeki ihtiyacını gidermek isteğinde bulunabileceğini iddia etmekte. Maslow, bireysel var olma mücadelesinin temeline fizyolojik ihtiyaçların giderilmesini, en tepesine ise saygı ve kendini gerçekleştirme duygusunu koymuş.

Ülkemizin varlık ve yokluk mücadelesinin yapıldığı Çanakkale Savaşında 'Çanakkale Geçilmez' felsefesini kalplere kazıyan ve yedi düvele gösteren necip Türk Milleti Maslow'un ihtiyaç hiyerarşini ters yüz etmiştir. Ülkemizin varlığını kendi canından aziz bilen dedelerimiz, ayağında ki çarığıyla, sırtında yamalı ceketiyle ülkemizin varlığının devamı için canını feda ederek, emperyalist güçlere Türk Milleti'nin özgürlük ruhunun kısıtlanamayacağını göstermiştir. Nihayetinde Kurucu Önderimiz Atatürk, Çanakkale Savaşlarına ait anılarını anlatırken "Biz kişisel kahramanlıklarla uğraşmıyoruz. Yalnız size, Bombasırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz, on metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulamamacasına düşüyor, ikinci siperdekiler onların yerine geliyor, fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz?.. Öleni görüyor, birkaç dakikaya kadar öleceğini de biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılmak yok... Okuma bilenler Kuran'ı Kerim okuyor ve Cennet'e gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet çekerek yürüyorlar. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur." Türk Milletine 'Bağımsızlık benim karakterimdir.' duygusunu yaşatan ceddimiz fizyolojik ihtiyaçlarını bir kenara bırakmış, kendini gerçekleştirme hiyerarşisini birinci sıraya almıştır, ruhları şad olsun. Bu ruh ve karakter emperyalist güçlere milletimize saygı duymalarını sağlamış, tepeden bakma huyundan vazgeçmelerine vesile olmuştur. Gün birlik ve dirlik olma günü, gün dedelerimizin ruhuna sahip çıkma günü, gün ülkemize karşı saygısız emperyalist davranışın hesabını alma günü, gün emperyalizme karşı direnme günü, gün mazlumların haklarına sahip çıkma günü, gün hayatın her aşamasında saygıyı hakim kılma günü. Gün mutluluğu hayatımızda hakim kılma günü, gün insanlık onuru için hep birlikte saygısız emperyalizme karşı direnme günü.