Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c) mahsustur. Salat ve Selam, Hz. Muhammed (sav)’in, O’nun Ashabının, yolunda gidenlerin, Şehid olmayı arzulayan ve şehidliğin ne demek olduğunu kalbine sindirmiş tüm müslümanların üzerine olsun.
Hz. Ömer (ra)`i dinledim, Hz. Peygamberden işittim diyerek şu hadisi rivayet etti: Dört çeşit şehid vardır:
1- İmanı kavi mü`min kişi düşmanla karşılaşır, öldürülünceye kadar Allah`a sadık kalır, işte bu kıyamet günü, insanların gıbta ile gözlerini kaldırıp bakacakları gerçek şehiddir. -Bunu yaparken başını kaldırır ve kalansuvesi yere düşer- (Fadale der ki:) Bu, Hz. Ömer`in kalansuvesi mi idi, yoksa Resulullah (sav)`ın kalansuvesi mi idi anlayamadım.

2- İmanı sağlam (ancak önceki kadar şecaat sahibi olmayan) bir mü`min düşmanla karşılaşır. Korkudan vücudu -talh ağacının dikeni batmış gibi- titrer. Bu sırada gelen serseri bir ok darbesiyle hayatını kaybeder. Bu, ikinci derecede bir şehiddir.


3- İyi amelle kötü ameli karıştırmış mü`min kişi, düşmanla karşılaşır. Bu karşılaşma esnasında (sabır ve şecaatte, şehidliğin mükafaatını beklemekte) Allah`a sadık kalır, öldürülünce bu üçüncü mertebede bir şehid olur.

4- Günahkar bir mü`min düşmanla karşılaşır, ölünceye kadar Allah`a sadık kalır. Bu da dördüncü derecede bir şehid olur.(1)
Şehidliğin ne kadar önemli bir mesele olduğunu anladıktan sonra Kısasün min et- Tarihi kitabında geçen bir olayı aktarmak istiyorum. Dünya gözü ile bizler için ölen kişiler fakat Allah cc katında diri olan şehidlikle ilgili kıssa.

... Abdullah bin Zübeyir, bir daha hücuma geçince Şamlı askerler hazan yaprakları gibi kılıcının altında dökülmeye başladılar. Sonra bir kaçışma ki, bir dağılma ki sorma... Fakat savaş alanında Abdullahın karşısına çıkmaktan ve kılıçla ona mukavemet etmekten son derece aciz bir namert adam, korkakça, alçakça Abdullahın yüzüne bir taş fırlattı. Ve onunla Abdullahın mübarek yüzünü parçaladı. Abdullah, kendisinde tarifi mümkün olmayan korkunç bir acı ve elem hissetti. Dünya onun etrafında dönmeye başladı. Gözünde manzaralar birbirine karıştı. Artık hiçbir şeyi göremez oldu. Ve sonra yere yıkıldı...

Fakat yere düşmesi ile kalkması bir oldu. Bu sefer daha sağlam ve zinde olarak ayağa kalktı. O kadar sağlam, o kadar zinde idi ki neredeyse sevincinden uçacaktı. Savaşmak niyetiyle Haccac-ı Zalimin askerlerine doğru ilerledi. Fakat bu sefer kimse ona karşı koyamadı. Bu sebeple hayrette kaldı. Bir daha saldırdı baktı ki, bütün kalabalığı yarıp geçiyor. Ve hiç kimse ona engel olmuyor. Sonra düşman ordusunu geçerek fezaya ve hürriyete vardı.
Düşünüp durumu hatırlamak için bir ara durdu... Ama hazır durumdan bir şey anlayamadı. Kendi ruhunun derinliğinde, tarifi imkânsız manevi bir lezzet ve sevinçten başka bir şey bulamadı. Bir daha Haccac ordusunun içine daldı. Yine değişen bir şey yoktu. Yine orduyu yarıp geçiyordu. Durup etrafına bakındı. İçinden Keşke şu yüce dağlardan birisinin tepesinde oturup durumumu düşünebilsem, diye zihninden geçirdi...

Bu arzu içinden geçer geçmez hiçbir meşakkate katlanmadan, zorlanmadan, yorulmadan kendisini yüksek dağın tepesinde buldu. Bu durum karşısında hayret ve dehşeti arttıkça arttı. Yine etrafına bakındı. Bu sefer hiçbir beşerin göremediği nur içinde cezp edici ve büyüleyici manzaralarla harmanlanmış harika bir âlem gördü...

_______________
1- Cihad babı hadis no: 1015