Böyle bir emr-i Nebi ile muhatap olduğumuzu biliyorum. Sevdiğini sevdiğin kişiye belirtmelisin ki dostluk-muhabbet rüzğârlar misali dolaşsın toplumda. Sevginin nelere kadir (gücü) olduğunu görmeyen ve duymayan yoktur sanırım.
Sevginin ardında bir bilgi yatar. “İnsan bilmediğinin düşmanıdır” prensibine muhalif olmak bizi öyle düşündürür. Bilirsen seversin, denir. Gerçi bu iki tarafı keskin bir söze benziyor. “Evet, biliyoruz ve nefret ediyoruz” deyiverse biri, ne olacak o zaman.
Sevgi ve hayranlık muhabbeti besler diyerek bu girdaptan kurtulalım. Son günlerde hayranlık beslediğin bir insanın hayatını okudum. Hatıra okumayı severim bir de sevdiğim insanlar olursa değme keyfime.
Bu yazıyı yazarken şu cümleyi size sormayı düşündüm: “Böyle birisini siz olsanız sevmez misiniz?” Aklınızın kabul ederek boyun büktüğü bir noktada gönlünüz “hayır” diyebilir. “Abi, kaldıramıyorum, yani onun hakkında bu kadar mı yanılmışız?” sözünü kaç yiğit yürekli söyleyebilir. Sevilecek bir çok özelliği görse de hatta kendi tanıdıklarında, liderlerinde bu vasıfların yarısı olsa dokuz takla atacak insanlar kim bilir ne düşünürler. Ama değil mi ki diğerinde bu vasıflar bu güzel özellikler var, salla gitsin.
“Kim Yusuf(as)’a Şeytan gözüyle bakarsa onu çirkin görür.”
İşte kitaptan birkaç alıntı… Bir iftar vakti, elleri dolu çat kapı içeri girdik, o hemen oturdu sofraya bir çorba ve ekmek vardı. Kaşıklamaya başladı hiç yabancılık çekmeden. Aile efradı da onunla birlikte. Evin o yıkık dökük halini görünce ben fırladım dışarı, daha sonra bir şeyler atıştırırım diye düşündüm, beni sahura kadar yanından ayırmadı, o akşam aç kaldım. Sanırım, o fakir sofrasını beğenmemin cezasını çekiyordum.
Yatalak bir yaşlının olduğu gecekondu evin perişan halini görünce yüreği burkulmuştu. Sofrada ıspanağa benzer bir ot yemeği vardı. Selam-kelam ve iftar sonrasına oturdu o. Beni de yanına çağırdı ben “dışarıda yerim” dedim. Yakında bir çorbacıya gittim. “Hayatta ben öyle çorba içmem, içemem. Ancak o ailenin halini görünce en güzel çorba gibi geldi. Ona dedim ki “bir daha buralara biz gelmeyelim de arkadaşlara verelim onlar getirsin, ikram etsinler.” Bana dedi ki; “Ne kadar büyük paraların altına imza atıyoruz, biliyorsun. Bunları görmez ve unutursan nefsimiz nasıl değişir, biliyor musun?” dedi.
Fakirleri halkı bu kadar önemseyen biri, yardımsever bir adam… Sevilmez mi?
Yeni yollar açabilen bir adam, kurulu düzenler içinde kalarak kırmadan dökmeden kucaklayarak değişim isteyen biri. Gençliği ve kadınların aktif olmasını, öne geçmesini, dikkate alınmasını önemseyen bir adam.
Zayıf bırakılmış, hakkı gasp edilmiş bir halkın ta içinde yetişmiş, her basamağın hakkını vermiş, kimseye eyvallah etmemiş bir insandan bahsediyoruz. Dik duran, gür sesli bir adam. Araştırmayı, azmi, çalışmayı bitirmeyen; seven, çok seven ve çok sevilen bir yürekli bu adam.
Kazandıkları Bizans oyunlarında elinden alınan, dost görünenlerin çekinceler sıraladığı bir ince akıl sahibi. Korkak alıştırmamış kendisini, koşar adımlarla yürünen bir zeminde uçar gibi giden biri. Cesur olunca cesaret aşılayan bir soluk olmuş adam bu.
Sevenleri de çok sevmeyenleri de…
Halkın yüreğinden geçenleri bilen uzun boylu bir adam. Paylaşmayı önceleyen, eşitliği ve adaleti baş tacı yapmış biri. Yol arkadaşlarına kol kanat geren, vefa semtini de vefalı olmayı da bilen bir insan. Bir başarı öyküsü, bir başarı destanı bir hayat…
Okunmaz mı? Hem okunur hem de sevilir, olmadı mı hiç olmazsa insaf edilir. Bir hafta on gün konuşmasa halkıyla, sıkılan, darlanan biri uzun adam ve’s-selam.