BİZ ABAKÜS ÇOCUKLARIYIZ

Bizim çocukluğumuzda ne Internet vardı, ne de bilgisayar. Hesap makinesi bile her yerde bulunmazdı. İlkokul birinci sınıfa giden öğrenciler, matematik hesaplarını kolaylıkla yapabilmek için yanlarında fasulye veya nohut taneleri götürürlerdi. Ya da abaküs adlı oyuncağa benzeyen hesap cetvelleri alınırdı.

Abaküsler, tele dizilen renkli boncuklardan oluşuyordu.Boncuk adedi kadar telde boşluk olur ve çocuklar bu boncukları belli sayılarda sağa-sola kaydırarak basit toplama-çıkarma hesapları yaparlardı.

Artık gelişen teknoloji sebebi ile bu abaküsler pek ortalıkta görünmemektedir.

Biz o zaman Abaküslü çocuklardık. Bilgisayarımız ve ınternetimiz yoktu ama sağlam bir kafamız ve iyi bir eğitimimiz vardı.

Hiç bir şifremiz, hiçbir mail adresimiz, hiçbir oyun sitemiz yoktu belki ama arkadaşlığımız, dostluğumuz ve samimiyetimiz vardı.

Televizyonumuz siyah beyazdı ama çocukluğumuz çok renkli idi. Teknolojimiz yoktu ama yeteneğimiz vardı. Facebook?umuz yoktu ama huzur ve mutluluğumuz vardı.

Abaküs kadar sevimli, renkli ve sade çocuklardık.

SİZ HİPPİ MİSİNİZ?

Eskiden büyükler beğenmedikleri gençleri hippi diye isimlendirirlerdi.

Hippilik bir gençlik akımıdır. 1968 yılında Amerika ve Avrupa?dan yayılmıştır. O yıllarda Dünyada özgürlük ve başıboşluk rüzgarları esmektedir. Gençler arasında inanç ve ahlak gibi duygular kalmamıştı. İsyankar bir yapıya sahiptiler.

Kendilerine ?Çiçek çocukları?, ?Barış elçileri? gibi enteresan isimler veren Batı Avrupa?nın ve Kuzey Amerika?nın işsiz, parasız entel gençleri, volkswagen marka minibüslere doluşarak İstanbul?a da geldiler.

Uzun yıllar Sultanahmet?i kendilerine buluşma yeri seçerek, burada ucuza konaklamaya başladılar. Uyuşturucu ağırlıklı bir yaşam tarzı sürüyorlardı. Garib giysiler giyerek, içiyor ve sürekli şarkı söylüyorlardı. Çalışmayan, üretmeyen bu akımın temsilcilerine tüm dünyada olduğu gibi bizde de Hippi denildi.

İstanbul halkı tarafından hippilere ikinci bir isim daha takıldı; ?Bitli turist?... Hippilerin yoğunluğu sebebi ile Sultanahmet semti de ?Bitli Sultanahmet? oldu uzun yıllar...

Hala çalışmayan, üretmeyen, sorumsuz ve duyarsız gençleri hippi olarak isimlendirmek mümkün?

CİN ALİ KİTABI OKUDUNUZ MU HİÇ?

İçinizde Cin Ali Kitabı okumamış olan var mı? Yeni nesil bilmez.

1970?lerde revaçta olan bir çocuk kitabıdır Cin Ali. Okumaya yeni başlayan İlkokul çocukları için özel hazırlanmıştır.

?Cin Ali?, kare şeklinde, 16 sayfadan oluşan, siyah-beyaz , şirin bir okuma kitabı idi.

Cin Ali, dediğimiz çocuk çöp çizgilerden oluşuyordu. Cin Ali?nin, okuldaki, piknikteki, denizdeki, müzedeki, törendeki, dişçideki ve hayvanat bahçesindeki müthiş maceralarını() heyecanla okurduk.

Cin Ali kitabında, her şey birkaç çizgiden ibaretti; insanlar, evler, arabalar, hayvanlar, eşyalar...

Cin Ali?yi okuyan çocuk, resimlerini de kolayca çizebilirdi. Cin Ali bize hem okumayı hem resim yapmayı sevdirmişti.

Her çocuğun çantasında mutlaka birkaç Cin Ali kitabı bulunurdu. Okul için alınacaklar listesinde mutlaka Cin Ali kitabı yer alırdı.

Biz Cin Ali Kitabı çocuklarıyız. Cin gibi çocuklardık. Üretken, zeki ama masum. Okumayı Cin Ali ile sevdik. Kitapları dost bildik.

90?lardan sonra çocuk kitapları sektörü gelişti. Cin Ali Kitapları görünmez oldu. Kitaplar renklendi. Baskı kalitesi ve çeşidi arttı ama çocuklar kitap okumaz oldu.

ÜLKER BİSKÜVİ Mİ, ETİ Mİ?

Bir dönem Müslümanlar Eti Bisküvilerinin çok günahını aldılar. Ülker Bisküvilerine sahip çıkan muhafazakar kesim, domuz yağı var iddiası ile Eti Bisküvilerinden uzak durdular. Halbuki gerçek hiç de öyle değildi. Eti Markasının ve sahiplerinin, Ülker markasından ve sahiplerinden geri kalır yanları yoktu.

Eti, iftiraya uğrayarak kaybettiği değerini ?mamullerimizde domuz yağı yoktur? reklamları ile tekrar kazanmayı başardı.

Bizim çocukluğumuzda, mahalle bakkallarında şimdiki gibi paketlenmiş bisküviler yoktu.

Paketlenmiş bisküviler lüks sınıfına girerdi. Bunlar da pahalı olduğundan pek tutulmazdı. Hemen her bakkal dükkânının giriş kapısının yanında ortalama 30X30X30 ebatlarında teneke bisküvi kutuları bulunurdu.

Bunların ön kısmında camlı bir kapakları olurdu. Kapak, içindeki bisküvilerin bayatlamaması için sürekli kapalı olur, içinde hangi tür bisküvi olduğu görülürdü.

En bilinen markalar; Ülker, Eti ve Besler idi.

İstenen tür bisküvi, bakkal tarafından kâğıttan bir kese kâğıdına doldurulup tartılarak müşteriye verilirdi. Lokum da bu şekilde satılırdı. Bisküvi arasına konularak yenilen lokumun tadı bir başka olurdu.

Ambalaj yoktu ama lezzet vardı o zamanlar. Marka değildi ürünler ama daha sağlıklı idi. Bisküvinin de tadı vardı, ağzımızın da? Şimdi çeşit çeşit ambalajlar içinde, çeşit çeşit marka bisküvilerde aynı tadı bulmak mümkün olmuyor nedense?

İÇKİLİ İKEN NAMAZ KILINIR MI?

Diyanet İşleri Başkanlığı?na bağlı, Din İşleri Yüksek Kurulu?na en çok yöneltilen

3 sorunun cevabını paylaşıyorum.

1. Kilise ve sinagogda namaz kılınır mı?

Başka yerde namaz kılma imkânı varsa, kilise gibi diğer dinlerin ibadet yerlerinde namaz kılmak mekruhtur. Ancak, kilise ve sinagogda namaz kılmak zorunda kalındığında imkân varsa resim ve heykellerin üzerinin örtülmesi gerekir.

2. İçkiliyken namaz kılınır mı?

Öncelikle şunu belirtelim. İçki içmek haramdır. İçki içen Allah?a isyan etmiş olur. Sarhoş ve aklı başında olmayan kişinin namazı olmaz. Ancak içki içiyor olmak namaz kılmaya, cumaya gelmeye engel değildir. Namaz kılacak, oruç tutacak ve dua edecek kimsenin ne dediğini, ne yaptığını bilecek kadar ayık olması, aklının başında olması gerekir. Alkol alan kişi, ne dediğini bilecek kadar sarhoş değilse, aklı başında ise, içki içmiş olması, camiye gelmesine, namaz kılmasına engel değildir. Namazlarını kılması gerekir.

3. Köpek olan evde namaz kılmak caiz mi?

Köpeklerin ev içinde, insanla aynı ortamda beslenmesi doğru değil. Köpek bahçede, ayrı bir ortamda olmalı. Ancak evde köpek bulunması namaza engel değildir. Namaz kılınacak yerlerin temiz olması kaydıyla, köpek bulunan evin odalarında namaz kılmakta bir sakınca yoktur. Ancak örtü veya seccade üzerinde kılınması daha doğrudur.

EN SAĞLIKLI SU; ÇEŞME SUYU İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar?a göremusluktan içilen su daha sağlıklı. Dr.Dizdar Deşifre isimli TV programında açıkladı: Suyu damacanadan, pet şişeden, cam şişeden değil, musluktan için... Zira hâlâ en güvenilir su musluk suyu. Bizim çocukluğumuzda doğrudan musluktan içerdik suyu... Musluk suyuna klor katılıyorsa, o zaman yapılacak şey şudur; klor uçurun. Yani suyu üstü açık bir kabın içinde ya da toprak bir testide, küpte dinlendirirseniz, o klor uçar.

Temiz su en iyi cam şişlerde saklanır. Cam en sağlıklı saklama kabıdır...

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki; paramızla içecek su bulamıyoruz neredeyse...

Anadolu?da lokantaya gittiğinizde size suyu, şişede getirmezler, sürahide getirirler. Büyükşehirler de ise suya ayrıca para veriyorsunuz. Soğuk suyu tercih edin. Kaplarda uzun süre bekletilen suları içmeyin.

Yemek yapmak için en güveniliri musluk suyudur. Görünen o ki içmek için de hâlâ en güvenilir su musluk suyu. Tabii evinizdeki su deponuzun temizliğine güveniyorsanız... Çünkü evlerin büyük bir kısmında depo var ve ağızları açık. Temizlikleri gerektiği gibi yapılmıyor, bu da sağlık açısından büyük bir risk getiriyor...

ÜNİVERSİTELİ GENÇLERE MARDİN?DE TEPKİ

Yeşilay Cemiyeti Mardin Şube Başkanı Lütfü Günlüoğlu, üniversiteli gençlerin Mardinde sarmaş dolaş dolaşmalarına, sokakta ve parklarda öpüşmelerine tepki göstermiş.

Üniversite kurulmasıyla yörede ahlaksızlığın yaygınlaşmaya başladığını iddia eden Günlüoğlu, bu konuda yetkilileri önlem almaya çağırmış.

Günlüoğlu yaptığı yazılı açıklamada, kent dışından gelen öğrencilerin, kente ahlaksızlığı getirdiğini ve manevi çöküntüyü hızlandırdığını savunmuş.

Günlüoğlu?nun açıklaması şöyle. Yorumsuz, aynen paylaşıyorum:

?İlimize üniversite kararı çıktığı zaman küçük- büyük hepimiz çok sevindik. Artık çocuklarımız kendi memleketlerinde okuyabileceklerdi, ya da yakın illerden Mardin?e öğrenci gelecek, Mardin her yönden gelişecekti. Gerçekten de böyle oldu. Mardin her geçen gün gelişmeye başladı. Öyle bir gelişti ki, bu gelişme beraberinde birçok ahlaksızlığı da getirdi.

Artık kız- erkek gençlerimiz özgürlük ve medeniyet adına el ele, kol kola, sarmaş dolaş, uluorta gezmeye, gün ortasında herkesin önünde hayasızca sevişmeye başladılar. Gençlerimiz her geçen gün bu işi ilerletmeye başladı. Artık bir kısım gençlerimiz kız- erkek parklarda, çimenler, yada banklar üzerinde uzanarak işi öpüşerek sevişmeye kadar götürdü.

Şimdiden önlem alınmaz ise, herkes bu vebalin altında kalabilir. İşte burada bizler sivil toplum kuruluşu olarak yetkilileri göreve davet ediyoruz. Bu işe el atmaz, gereken tedbirler alınmaz ise çok daha vahim manzaralar ile karşılaşabiliriz. Derhal bu ahlaksız davranışların önüne geçilmelidir.?

EVİNİZİN DAHA GÜVENLİ OLMASI İÇİN ÖNERİLER

1-Evinizin etrafından içeriye bakın. Pahalı elektronik eşyaların, tabloların pencerelerden görünmüyor olmasını sağlayın. Eğer yoldan geçen biri bunları kolaylıkla görebiliyorsa hırsızlar da görebilir demektir.

2-Tüm kapıları ve pencereleri kapatın ve hepsini ayrı ayrı kilitleyin. Kapıların arkasına ekstra sürgü taktırın.

3-Bahçeye açılan camlarınız varsa sağlamlaştırın. Camların zorla açılmasını engellemek için onların arkasına da ekstra sürgü taktırın.

4-Varsa garajın veya diğer bağımsız bölümlerin bağlantı kapısını her zaman kilitleyin.

5- Tatile çıktığınızda, arkanızdan uzaklarda olduğunuzu gösteren ipuçları bırakmayın. Bir yakınınızdan posta kutusuna bırakılan gazete, mektup, fatura ve el ilanlarını almasını isteyin.

6-Anahtarınızı paspas altına, ayakkabı içine, elektrik ve su saati kutusuna bırakmayın.

7-Evden uzun süre ayrı kalacağınızı kimseye söylemeyin, tatilinize ilişkin bilgileri sosyal paylaşım sitelerinde paylaşmayın.

8-Bir yakınınıza anahtarı vererek evi zaman zaman kontrol etmesini isteyin, gerektiğinde size ulaşabileceği telefon numaralarını bildirin.

9-Kapı ziline ad, soyad yerine isminizin baş harflerini ya da kapı numarasını yazınız.

10-Zemin kat ve birinci katlara mutlaka demir korkuluk yaptırın.

11-Evdeymiş gibi görünün. Zaman ayarlı lambalar, televizyonunuzu belli bir saatte açıp kapatan zamanlayıcılar kulanın.

12-Sokak, cadde, apartman veya evinizin önünü aydınlık tutun. Bunun için düşük voltajlı ve çok enerji harcamayacak ampuller ve aydınlatma araçları kullanabilirsiniz.

13-Bazı perdeleri sanki evde birleri varmış gibi açık bırakın. Hepsini sıkı sıkı kaparsanız evde olmadığınız anlaşılacaktır.

14- Sizi telefondan arayan yabancı kişilere asla kendiniz ve adresiniz hakkında bilgi vermeyin.

15-Eğer gelen kişi polis, gaz veya elektrik şirketinden geldiğini iddia ediyorsa kimliğini kontrol etmekle kalmayıp polis merkezine veya şirketlerin merkezine telefon ederek kimliklerini teyit ettirin ve emin olun. Ondan sonra kapıyı açın.

EŞŞEK ŞAKASI

Antalyada 64 yaşındaki M. Pınar, cami imamını telefondan arar. Dayısının öldüğünü söyleyerek sela vermesini ister.

Aynı şekilde arkadaşı A. Karıka da mahalle imamını aratır. Babam Cemil Atlay kalp krizi sonucu vefat etti. Salasını okur musunuz dedirtir.

Mahalle İmamının okuduğu salayı duyan Cemil Atlayın eşi ve kız kardeşi bayılır. Çocuk ve torunları göz yaşı dökmeye başlar.


Rahmetlinin bazı akraba ve tanıdıkları da evine başsağlığına koşar. Tüm bunlar olup biterken, rahmetli olduğu ilan edilen Cemil Altay, bir işi nedeniyle çarşıda bulunmaktadır.

Olacak ya salayı duymaz. Öldüğünden habersiz evine doğru gelir. Bu arada yakınları sürekli telefon açmaktadır. Sesini duyan şaşırmaktadır. Evinin önündeki kalabalığı görünce o da şaşırır. Kalabalık da öldü bildikleri adamı ayakta görünce şaşırır.

İşin aslı kısa süre içinde anlaşılır. Yeğeni şaka olsun diye dayısı adına sala okutmuştur. Dayı Cemil Atlay, bu şakayı ağır bulur. Yeğeni ve arkadaşından şikayetçi olur.


Antalya 3. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen davada, sanıklar Mehmet Pınar ile Alim Karık, Kişilerin sükun ve huzurunu bozmak suçundan 2 ay 15er gün hapis cezasına çarptırılır.

Bunu yeterli bulmayan dayı Cemil Atlay, ceza davasının ardından yeğeni Mehmet Pınar ile onun arkadaşı Alim Karık hakkında 20şer bin liralık tazminat davası da açar.

İşte böyle şakaya ?eşek şakası? denir.

Yeğen özür dilemesine rağmen, dayı affetmez. Hadi yeğen yaşına yakışmayan bir yaramazlık yapmış, dayı da iyi gurur yapmış. İnsan aslında ölmediğine, adına verilen salanın şaka olduğuna sevinir. Çünkü ölümün şakası yok?




EVİMİZDEKİ TEHLİKELER

Çevre uzmanları uyarıyor.

Günlük hayatta, ev ve işyerinde kullandığımız birçok ürün, aslında sağlığımız için zararlı.

Bu ürünlerin başında; oda spreyleri, saç jölesi ve boyaları, yapıştırıcı, tutkal, çamaşır suyu, basınçlı kaplar, oje çıkarıcılar, ayakkabı boyaları ve piller geliyor.

Bu ürünlerin riskli olduğunu, tehli atıklar listesinde yer aldığını unutmamalıyız. Özellikle çocukları bu atıklardan uzak tutmalıyız.


Dikkat edilmediği takdirde bu tip evsel atıklar, baş ve boğaz ağrısı, nefes darlığı, cilt, göz ve burunda yanma, kaşıntı ve kızarıklıklara neden oluyor.

Bu tür kimyasallara uzun süre maruz kalındığında ise kanserojen etki, doğum kusurları hatta ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.

Oda spreyleri uzun süre solunması halinde akciğerlere zarar veriyor.Spreyler kullanılmadan önce ve sonra, kapı pencereler açılarak, ortamın havalandırılması şart.

Saç boyalarının gazı, gözlerde ve akciğerde iritasyona neden oluyor. Saç jölesi ise ciltte döküntüye, cilt altında ise kılcal damar kanamalarına sebebiyet veriyor.


Çamaşır suları ve deterjanlar dikkatli kullanılmadığında gözleri ve cildi tahriş ediyor.

Çamaşır sularının cilde direk temas etmemesi, koruyucu eldiven kullanılması, ortamın mutlaka havalandırılması gerekiyor.

90 BİN TL ÇALDIRDI

Şanlıurfada, 50 yaşındaki Aslan Öztürk, bankadan 90 bin lira çeker.

Otomobiline biner. Para dolu çantayı arka koltuğa koyar. Aracıyla ilerlediği sırada yan camına bir taş isabet eder.

Öfkeyle aracından inen Öztürk, taşın nerden geldiğini anlamak için çevreye bakınır.

O sırada arabaya sokulan hırsızlar, para dolu çantayı alarak kayıplara karışırlar.

Aslan Öztürk, olan bitenden habersiz aracına bindiğinde arka kapının açık olduğunu fark eder. Hemen çantasını kontrol eder. Ancak iş işten geçmiştir.

İçi para dolu çantasını hırsızlara kaptıran Öztürk, Tüccarlık yapıyoruz ve giden para da çiftçilere dağıtacağımız paraydı dedi.

Polis, hırsızları bulmaya çalışıyor.

Bu tür haberleri ders olsun diye sürekli paylaşıyorum.

Siz siz olun yüklü miktarda parayı bankadan yalnız çekmeyin. Mutlaka yanınızda birkaç yakınınız olsun.

Bankaların etrafında yapılan işlemleri takip eden dolandırıcıların varlığını her zaman dikkate alın. Tedbiri elden bırakmayın.

Para ve kıymetli eşyaların bırakılacağı en riskli yerlerin arabalar olduğunu unutmayın.

ELEKRİK FATURANIZI DÜŞÜRMEK İSTER MİSİNİZ?

Kış geliyor. Elektrik ve su faturalarına doğalgaz ve ısınma giderleri de eklenecek. Yapılan zamlar vatandaşı kara kara düşündürüyor.

Bireysel tasarruf tedbirleri şart oldu.

Uzmanlar, tüketicileri, alacakları küçük önlemler sayesinde, faturalarını düşürebilecekleri konusunda uyarıyor.

Özellikle elektrik tasarrufu konusunda yapabileceğimiz çok basit bir çözüm var.

Elektrikte en pahalı tüketim; 17.00-22.00 saatleri arasında.

Bu saatler arasında tüketimi tercih etmeyin.

Elektrikte , en ucuz tarife de 22.00-06.00 saatleri arasında.

Yüklü elektrik ihtiyacı duyulan tüm tüketimleri bu saatlere planlayabilirsiniz.

Fırın, Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, şofben, ütü gibi cihazları saat 22:00den sonra kullanmakta büyük fayda var.

Tekrar edelim. Gece 22.00 ile 06.00 arasında en ucuz tarife işliyor sayaçlarımızda. Bu gibi faaliyetleri o saate bırakırsak bizim için büyük avantaj olacak.