Kafam karıştı deyip neler duyduğumu ve duyduklarımdan neler anladığımı açıklamaya çalışayım. Evvelen "Son Kale; Aile" başlıklı konferanslar verildiğini biliyorum. Aile üzerine yapılan bu çalışmalar aslında dev yatırım gibi geliyor bana.

Aslında çok kestirmeden söylemek gerekirse, nasıl ki "içki kötülüklerin anasıdır" ailesizlik de bir milletin savrulmasıdır, diyebilirim. Ana-baba, yani evlatlarını en çok sevenlerdir. Nasıl oluyor da garip bir süreç sonunda evladın gözünde ötekileşebiliyor. Onlar evlatlarının hayatını sıkıcı kılabiliyor, onun hayatını daraltabiliyor. Evlatlar, aile girdabında boğulup gidiyor, sanabiliyorlar...

Evladı kökünden/ailesinden koparıp başka diyarlara savuran, kötü alışkanlıklara bağımlı yapan nedir? Ne söylüyorlar veya neler üflüyorlar gençliğin kulaklarına? Ufakken koynunda uyuduğu annesine, ağza alınmayacak laflar söylüyor, onun kalbini kırıp sokaklara fırlıyor. Evin başköşesinde paşa paşa oturmak varken kaldırım taşlarını başına yastık yapmaya özendiren bu akıl fikir nereden peydahlanıyor?

Müslüman Türk toplumunun inançlarından, fikirlerinden, dininden, imanından soyutlanarak "özgür olacaksın, istediğini yapacaksın, bak bu daha eğlenceli" vb. birçok heyecan verici kelimeleri gençlerin kafasına nasıl yerleştiriyorlar? Atomu parçalayan kafalar, fıtratı da değiştirdiler. Allah'ın boyası ile boyanmış bir binayı kendi renklerine çevirmek için az şeytanlık yapmadılar. Şeytanın uşakları, zoru kolayladılar ve suyu yukarıya doğru akıtmayı başardılar.

Evladına sahip çıkmayan ana baba, cehennemin yürek parçalayan azabını dünyada iken yaşmaya mahkum edilir. Ailesinin yaşam tarzını kendisine hedef belirlemiş bir evladın yüzünden nurlar saçılır. Eve gelişi bir mutluluk, evdeki muhabbeti apayrı bir keyif verir. Anne babası onunla gurur duyar, başarılarıyla onurlanır. Gönüllerini cennet bahçesinin reyhan kokuları sarar.

Müslüman bir anne baba ne ister evladından?

Her türlü say ü gayretini evladına hasretmiş, her daim onu düşünen bir ana-baba, evladının namaz kılmasını ister. Çünkü namaz, bu dünyada insan için en anlamlı ibadettir. Babanın evladı ile aynı safta ilahi huzur içinde olması kadar mükemmel bir şey yoktur şu fani hayatta. "Rabbini bilen, nefsini bilir" diyor ya Allah Resulü...

Hayatında kutsala yer vermeyenler, ancak insan müsveddeleridir. Yaratılışın bir ihtiyacıdır inanmak. Namus, haya, edep gibi kavramlar da fıtrattan zuhur eder. İnsan böyle değerleri aile ortamında bulur ve geliştirir. İnsana yakışır davranışlar gösterdiğinde mutlu olur insan. Lakin kimyası bozulmuş tohumlar bile olgun meyveler vermezken bunu insandan beklemek biraz abes olur.

Kale bir korunaktır, dış tehlikelere karşı. Kalenin surlarında bir delik açılırsa sızmalar çok olur. Surdaki her bir taşın değeri kendi hacminden daha büyük bir anlam ifade eder. Düşen taşları kaldırıp yerine koymak ve kaleyi her daim onarmak gerekir. Göstererek, özendirdiler sonra da onlar gibi yapmasını beklediler evlatlarımızdan. Renklendirdiler, gülücükler, tebessümler eklediler ve gençlerin gönüllerini ele geçirdiler. Reklamlar kısa sürmesi bekleniyordu lakin bunlar bol bol reklam izlettiler.

Uyanan millet, evladına sahip çıkmak istiyor lakin yaşadığı hayatı topyekun değiştirmeye de gücü yetmiyor ve çaresizlikle akıntıya kaptırmış kendisini. Bazen ailenin değerini anlatan sinemalar, filmler izleyerek damarlarında yok olmaya yüz tutmuş ne varsa canlandırmaya çalışıyor.

Sinsice yapılmış planları bile fark edecek basiretli bakış ve hikmetli düşünce fidanları geliştikçe onun gölgesinde oturacak nesiller de çoğalacaktır. El ele birlikte olunca kimse bir şey yapamaz. Kafamız ile kalbimiz, dilimiz ile gönlümüz her daim bir ve beraber olmalıdır. O vakit Fransa'da olanların bilmem kaç katı üstümüze gelse de hiçbir şey yapmazlar. Sokaklara sahip çıkacak sağlam aileler istiyoruz vesselam.