Adam için bir alışkanlık olmuştu tüm işlerini bitirdikten sonra birkaç dakikalığına sosyal ağlara takılmak. "Birkaç dakika" dediğine bakmayın en az bir yarım saat atıyor. Çünkü Peygamber sakalının sarıldığı bohça gibi, açtıkça diğer ekranı da açmak için sebepler zuhur ediyordu.

Bu alışkanlık sebebiyle olur olmaz birçok konu hakkında malumat sahibi oluyordu. Bunları konuşmalarında dostlarıyla veya derslerinde öğrencileriyle paylaşıyordu. İyi olanı vardı, zararlı olanı vardı.

Ancak bugün sosyal paylaşımlar üzerine düşünmek istedi adam. Kendisini merkeze koydu ve yaptıklarını düşündü. Merak ettiği birinin sosyal paylaşımına girer nasıl bir dünya görüşü olduğunu öğrenebilirdi. Mesela, dün akşam bir yakınının sayfasında gördüklerinin verdiği rahatsızlıkla iki satır uyarı yazmıştı. Sonra düşündü, elinin altındaki, kendi etinden kendi kanından olan bir insana doğruyu öğretmenin zor olduğunu fark etti.

Elinden geleni ardına ko'madı ve özellikle "okuduğu gazeteyi" değiştirmesini tavsiye etti. Zira bilgi kaynaklarıydı insanı farklı düşündüren. Devamlı aynı yalanları ve taraflı yazıları okudukça aklının muhakeme gücü azalıyordu. Kim tutar kim dinlerdi onun gece vakti yazdığı iki satır uyarıyı. Lakin adam uyarı vazifesinden sonra sorumluluğun karşı tarafa geçtiğini de biliyordu.

Artık insanlar, evleneceği kız için yapılan eş dost sorgulamalarının yanına sosyal paylaşım sayfalarını da ekledik. Kimlerle, ne zaman, nerede bulunmuş, neleri paylaşmış gibi... Sevgililerin zevkleri ve renkleri hakkında birçok bilgi öğrenebiliyoruz.

Lakin bunlar kesin bilgiler midir kişi hakkında? "Kesinlikle hayır" diyemiyoruz. Bir ipucu taşır mı peki? "Evet..." Akıllı insan bir bilgiye ulaştıktan sonra onu derin derin düşünür, hakikatle tartar ve kararını verir. Dedi kodu mahiyetindeki bilgileri çöp sepetine atar.

Adam, haber sitelerinin birisinde "İslam Ordusu" diye bir haber okumuştu. Müslüman devletlerin askerleri bir arada ortak tatbikat yapılmış. Daha önce adını bile duymadığı Müslüman devletler, asker göndermiş ve büyük bir birlik oluşmuş. Adam bunu paylaşmak istedi kendi sayfasında ancak hemen vazgeçti. Zira Müslümanların arasında o kadar farklı gruplar vardı ki, bu işi başka yönlere çekebilirlerdi.

Gençliğinden beri okuduğu ve birçok bilgiyle birlikte derin hislere sahip olduğu böyle bir konuda çekinceli davrandı şimdilik. Ülkenin gidişatı ile ilgili haberleri okudu ardı sıra. Batılıların itirafları hoşuna gidiyordu. Bir videoda batılı yazarların birinin batılıların uydurduğu tarihin büyük yalanlarını itiraf ederek söylediklerini paylaştı. "Şu kadar insan öldürmedi Müslümanlar, şu kadar Ermeni'yi katletmediler vb..." cümlelerini ardına bunların hepsini batılılar yaptı.

Sözün yanlış olma imkanını her zaman aklında tutarak, insafı elden bırakmasa da ikiyüzlü olduklarını duymak memnun etti adamı. Son günlerde ülkedeki mültecilere karşı sergilenen insani ahlakı gören batılılar, ülkemizin gelişmişliğine dikkat çekiyordu. Cumhurbaşkanın işin başında olmasının ne kadar büyük payı olduğunu bir yabancıdan duymak rahatlattı adamı.

Adam, paylaşımlarının takip edildiğini biliyordu. İtidalli olmak, insaflı olmak, saldırgan olmamak gibi ince çizgiler üzerinden sayfasını dolduruyordu. Kendine ait bir özelin olduğunu kabul etmiyordu internet üzerinde.

Kontrollü internet kullanımı konusunda çok söz dinlemişti. Bu doğrultuda çalışmak istiyordu. Ne her şeyden habersiz ne de kendini kaptırmışçasına yaşamak. Her şeye hak ettiği değeri vermek gerekiyordu ya, işte o prensip doğrultusunda yaşıyordu hayatını adam.

"Adam be, adam gibi adam!!!"

Böyle yürekli adamları seviyordu. Terörün olduğu şu günlerde dimdik duranları, dostluk gösterenleri gördükçe "işte adam" diyordu. Dünyaya yeni bir soluk vermek için direnenler ile kendi tahtlarının yıkılmaması için bir sürü cana kıyanların sahiplendiği sistemlere ağız dolusu bir yuh çekiyordu ekranın karşısındaki adam.