Adamın biri tekrar Yunus'un Emre'nin şiirlerini okumaya başladı. Her şiiri bir başka lezzetti, tatmakla bitiremedi. Ardı sıra okudu... Okudu, yüce medeniyeti inşa eden mananın harfle şekillenmiş kelimelere bürünmüş halini. Bunca şiiri arasında bir şiiri ile sarsılmıştı. Sözden bahseden bir şiirdi bu.

Sözünü bilen kişinin, yüzünü ak eder bir söz,
Sözü pişirip diyenin, işini sağ eder bir söz.

Sözünü bilen kişinin vasıflarını düşündü. "Oturmasını kalkmasını bilen biri", "nasıl da efendi" ya da "hanım hanımcık" diye yüksek terbiyeli insanlar gibi. Sözünü bilen kişi, anlatmak istediği şeyi zihninde tam anlamıyla biçimlendirmeli, öyle söylemeli. İnsanlar yanlış anlarlar ve kınarlar. Sonra ayıkla pirincin taşını değil mi? "Yok ben onu kastetmedim", "yok öyle demek istemedim" falan.

Sözün hangi mecliste söylendiği de önemlidir. Büyüklerin yanında, akranların ve küçüklerin arasında neyi, nasıl söyleyeceğini bilmeyenler sözünü bilen kişi olmazlar. Ufak bir nokta daha; söylenecek zaman da önemli. "Taşı gediğine koymak", "söz buraya gelmişken" gibi zamanlama bağlantıları da göz ardı etmemeli. "İnsanların aklına göre konuşun" buyuran Efendimiz (sav), bizi fitne çıkarmaktan men etmiş oluyordu hatırlarsanız.

Demek ki sözün kendisi, ortamı ve zamanı hakkında ince bir anlayış ile söylenmeli. Dobra konuşan "kanka"lara bir zahmet verir bu işler. Her şey hafiflediği gibi edep-terbiye kuralları da sıkıcı oluyor onlar için artık. Halbuki kurallarına uygun söylenmiş bir sözün gönüllerdeki yeri başköşedir.

İşte bu hikmeti ruhunda barındıran birinin "yüzünü ak eder bir söz." Söz aklın yansıyan bir aynasıdır. Seçkin bir insan olur sözünü bilen. İnsanın öz benliğinde, "değer görmek" hoşuna giden bir şey olarak kabul edilir. "Yüzünü kara çıkarmak", "yüzünü yere düşürmek" gibi kötü bir hal kimin hoşuna gider ki...
Söz olur keser savaşı, söz olur bitirir başı,
Söz olur zehirli aşı bal ile yağ eder bir söz.

Şimdi söylenecek bu sözlerin ciğerinden, özünden bahsedelim. Öyle bir söz olmalı ki savaşı bitirmeli. Barışa ve huzura, kardeşliğe ve dostluğa hizmetkar olmalı. Savaş, insanların kanlı bıçaklı oluşu, birbirini öldürmesi ise dedikodu, gıybet, laf taşımak gibi şeyler de şahsiyeti öldürmektir. Çok özür dileyerek bir şey daha sesli düşünmek istiyorum. Nasıl ki hastanelerde tahlil için insandan çıkan, kan, idrar vb. ile vücudumuzdaki ölçümleri yapıyorsak, ağzımızdan çıkan her bir söz de aklımızın, şahsiyetimizin tahlili sayılmalıdır ki zaten öyledir. Söz başka, eylem başka, olursa o da sıkıntılıdır.

Savaşları bitiren sözler söyleyemedin mi o savaşlar zamanla bizzat kendi başını da koparır. Savaş istenmeyen bir şey olsa da insanlık tarihi boyunca kaçınılmaz bir durum olmuştur.

Öyle sözler vardır ki işi ters yüz eder. Her şey önce hayal/düşünce/tasavvur, sonra söz, ardından eylem gelir. Düşmanlık, kin, nefret duygusuna yakalanmış bir kalpten dillenecek nefesler, ses olup dökülecekse dudaklardan, vay halimize...

Zehirli bir yemeği yağlı ballı bir yemek/aş haline getirir. Zehri etkisiz hale getiren duaların varlığını okumuşluğum vardır. Lakin sofraya konulmuş kusurlu bir yemeği, meth ü sena ederek nankörlük de yapılmamış olur. Buradaki mevzu sadece "aş meselesi" değildir, o basit bir örnektir. Kusur görse bile görmezden gelecek yürek sahibi olmaktır asıl mesele.

Kişi bilsin söz demini, demesin sözün kemini,
Bu cihan cehennemini sekiz cennet eder bir söz.

Yukarıdaki tüm açıklamalara uygun bir beyit de budur. "Şimdi bunu, ona nasıl söyleyeceğim" diyen biri, hem uygun zaman hem de uygun bir hal aramaktadır. "Kem söz sahibine yakışır." Kötü sözü başkasından aktarmış olsa dahi telaffuz etmemelidir. Üç nokta (...) demeli ya da "dıııtttt" sözü de kullanılabilir. Her şeyi lafa bulaştırmaya gerek yoktur.

Bu geçici dünya bir cehennemdir. Efendimiz (sav) buyurur ya; "Dünya müminin zindanı, kafin cennetidir." Sekiz katlı cennete eder bir söz. Dünya denilen bu mekanı, cennettin ön bahçesi yapmak istersek güzel söz söylemek gerek. O bir sözü söyleye bilek için nefis terbiyesi lazımdır. Söz ağzımızın ortasındaki kemiksiz et parçasının ve dudakların basit hareketleriyle oluşan değildir. Kalp toprağını tımarlamak lazım, gönül sarayını mamur etmek lazımdır.

Doğru yürü yolun ile gafil olma bilgin ile
Çok sakın ki dilin ile seni de yaralar bir söz.

Son dizeler de düşüncesini titretti. "Bilgin ile gafil olma." Ne acı bir şeydi bu. Hem bilgilisin hem de gafil. O bilgine işe yarar ki. İşte nefsini adam etmeyenler, nefsinin bilgisinin emrine vermeyenlerin yürüyeceği yol da doğru yol olmayacaktır. İşte şeytan... Bilgili ama isyankar bir asiydi. Kafasına sıkan katil gibi olur olmaz konuşursan o dikkatsiz sözler seni de yaralar. Şair Nef'i'nin kötü haline düşmemek gerek. Biliyorsunuz herkesi tenkit eder, kendini dahi eleştirir sonra da sözlerinden dolayı idam edilir.

Şiirin dizeleri bitti düşünce diyarında biçimlenen o güzel sözlü insanların nefes alıp verdiklerini hissetti. Keşke dünya, sözünü bilenlerin mekanı olsaydı. Sözler insanların gönlünü fethetmeye devam edecektir. Allah'ın bilgisi bile insanoğluna kelam oldu da ulaştı, dedi ve sustu.