Büyük olayları barındıran günlerden geçiyoruz. Toprağı, vatan kılmak için feda edilen canlar, dökülen kanlar elbette ki az olmayacaktır. Perde önünde terörle mücadele ettiğimiz vakitlerdeyiz. Gizli ve açık tarafların belli olduğu zamanlarda net olmak durumundadır insan.

Her iki tarafa da belli oranda hak vermek, dengeli olmaya çalışmak fesatçılara kapı aralıyor ne yazık ki... Polisimiz ve askerimizin şehadet haberleri her geçen gün ocakların ortasına bomba gibi düşüyor. Lakin şehadet bilinciyle yıkanmış yürekler; "İnna lillahi ve inna ilahi raciun" deyip sabrediyor.

Zira insanımız inanıyor ki "Rabbimiz yalan söylemez ve asla vaadinden dönmez." Rabbimiz kendi yolunda savaşırken ölenler için "ölüdür" demeyiniz buyuruyor; "Onlar, Allah katında diridirler ancak siz anlamazsınız."

Burada mühim olan bir şey var, tetiğe basan elin sahiplerine peygamber ocağında olduğunu hissettirmek. "Mehmetçik" yani "küçük Muhammed" kelimeleriyle seviyoruz genç fidanlarımızı. Onları, vatan toprağına dikiyoruz bin verecek bir tohum gibi. Gözyaşlarıyla suluyoruz o fidanların toprağını...

İnanmak ne büyük bir iş... Öylece kabul etmek, öyle olduğunu bilginin üstüne yüreğini koymak... Delicesine sevmek... Ve Sevdiğine ikram etmek kanlı bir bedeni... Renklerin en güzeline bulanmış bir cesedi takdim etmek Yaratana. İşte şehadet bilinci böyle yüceltiyor insanı.

Ölmemek için kurşunların önüne geçmek, cenneti bir seyir yeri olarak dolaşmak isteği, işte şehadet bilinci. Aslında sadece Rahmanın yolunda yürümek, koşuşturmak, çabalamak ve adını cihad dediğimiz mücadele bütünü. Gerçekten cihad ettiklerine inananlar şehid olurlar.

Kanının misk kokmasını isteyen, yakınlarına şefaat hakkı kazanmak isteyen, yeşil cennet kuşlarının karınlarında seyahat etmek isteyen, her dem diri kalmayı dileyen, bir davayı anlamanın ne demek olduğunu haykıran, Rabbine gülümseyerek, cenneti seyrede seyrede uçmak isteyen, peygamberlerle, sıddiklarla bir meclisi paylaşmak isteyen herkes... Daha nice nimetlere hasret çekenler işte şahitler kervanın yola dizildiği mübarek günler geldi. Şubat Ayı geçmek üzere... Belki de başka mübarek günlere kalmıştır bu kutlu yolculuğa çıkma vakti...

Şubat ayı içinde Afro Amerikalı (Afrikalı Amerikalı yani) siyah inci, kürsüde hitap ederken sevdiklerine, öğrencilerine, insanlarına... Çocukları ve eşinin gözleri önünde, kürsüde, yağmur gibi kurşunlara göğüs gererek uçmağa durmuştu 21 Şubat 1965'te... Malcom X yani Malik El Şahbaz, hitabetiyle göz dolduran bu kuvvetli hatip hayatındaki derin değişimlerin en büyüğünü şahadetle sonlandırmıştı.

Hasta çocuklarına doktor çağırıp, üniversite gençliğine hitap etmek için yola çıkan ve bir konferans sonrası aracı durdurularak silahı alındıktan sonra suikasta uğrayan ve hastaneye yetişmesine rağmen müdahale edilmeden şehadete uçan (12 Şubat 1949) İngilizlerin korkulu rüyası Mısır'ın alim şehidi Hasan El Benna... Hayatımın en temel ilkelerini vaaz eden adam... Ne de çok şey borçluyum ona. Hayranlığım tanımış olmamdan. Bilmişliğim okumuş olmamdandır.

İslam davasını her yerde anlatan, üniversiteli gençlerin abisi, İstanbul'un yiğit delikanlısı, büyük alim Sadrettin Hocanın mahdumu... Bir namaz çıkışı Fatih camisinin betonunda laleler açtıran, konuştuğu insanlar tarafından başına iki kurşunla şehit edilen Metin Yüksel...( 23 Şubat 1979, )

Hatırlayalım bu güzel insanları... Hayatlarını inandıkları Allah dava uğruna can verenleri... Bu önümüzdeki ayak izlerin sahibi bu öncüleri anlamak ve anmak lazımdır... Gidenlerin ardında kalanlar dikkat etsin bu derin izlere... Bilmek lazımdır ki şehitler ölmez...