Adam gazete okumaya düştüğü zamanlarda kitap okumaya ara verdiğini fark etmişti. Gazete haberleri bir afyon gibiydi. Beyni, midesinin gıda beklediği gibi istiyordu onları her öğün. Nerede, ne olmuş, kim ne yapmış, bilmek istiyordu.

her gün apartmanın doğalgaz borusu ile duvar arasına dürümlenmiş olarak bırakılan gazete iktidar yanlısı bir gazete idi. Sevdiği ve güvendiği insanların yönettiği bir ülkede yaşadığını biliyor olması da rahatlatıyordu. Buna rağmen tek yönlü haber okumasında mutlaka bir sakınca görmekteydi. Liseli yıllarda bir kez bu hataya düşmüştü; tek gazete okumasından doğan kandırılmışlığı unutmadı hiçbir zaman.

Evindeki çiçek desenli tekli koltuğa oturdu. Mutfaktan kopup gelen nefis kokular eşliğinde satırlara göz gezdiriyordu. Sürmanşetteki haber gözüne çarpıverdi. "IŞİD de karşı en kapsamlı operasyonlar başladı." Durdu ve elinde olmadan garip düşüncelere daldı.

"Şundan beş yıl önce buralarda böyle şeyler olacağını söyleselerdi inanmazdınız" diyenlere hak vermek zorunda kalıyordu. Kelime-i Tevhid sancağı dalgalandıran, Hz. Muhammed (as)'ın mührünü bayrak yapan bir orduya karşı; laik, sosyal demokratik bir devlet olan Türkiye askerleri saldırıyorlar. Bizim gönlümüz askerimizden yana. Çünkü bir Truva atı misali kelime-i tevhid lafızlı sancakların gölgesinde işlenen cinayetlerin haddi hesabı yoktu. Müslümanlar diğer Müslümanları mezhep yada herhangi bir farklı düşünceden dolayı öldürüyorlar görüntüsü ekrandaydı. Tetiği çeken parmak ile emreden beyin farkını biz göremiyoruz. Boğazı kesen bıçağı tutan eli görüyoruz da ona hükmeden kafirleri bilmiyoruz.

Bu arada petrol hattı hareketliydi. Ulen bu iki yüzlü batılı devletler, para için din-iman tanımadığı gibi savaş içinde kural-kaide de tanımıyorlar. Legal yollardan olmazsa illegal yollardan işlerini görüyorlar.

İslam tarihini okuyanlar kelime-i tevhid bayraklı bu oyunu tanıyor olmalılardı. Hani bir savaşta Hz. Muaviye ordusundaki askerlerin mızraklarına Kur'an-ı Kerim sahifeleri astırmıştı da Hz. Ali (ra) ordusu bir an şaşırmıştı. "Biz Kur'an-ı Kerim'e karşı savaşamayız" demişlerdi.

Düşündü; aslında dört dörtlük İngiliz aklı işliyor. Müslümanları parçalayacak çetrefilli planları onlar yaparlar. Düşünce yöntemi şudur bence: "Bunlar (Müslümanlardan bir guruptur) kimdir ve ne istiyorlar?" Net ve doğru cevabı bulduktan sonraki aşamaya geçerler. "Bunlar" dediklerinin hedeflerine ulaşması için yardım eder görünürler. Özellikle ateşli ve heyecanlı olanları ya da öfkesi ve acısı olanları hedeflerine ulaşmaları için hızla yardım ederler (!) Bu gruplar kendi hedefine gittiklerini sanır, çılgınca sevinirler hedeflerine yaklaştıklarını düşündükçe. "IŞİD ne yapacak?" "İslam devleti kuracak(!) değil mi?"

Saf müslümanların kafasını karıştırmanın en kolay yolu, İslami kavramların gölgesinde gizli emelleri yürütmektir. Onlar , o zalimler büyük devletlerin maşası olarak ne yapacağını biliyorlar. Lakin bizim yöneticilerimiz de biliyor. Eşyanın tabiatına uygun davranıyorlar. Angajman kurallarını harfiyen uyguluyorlar. Uluslar arası olayları kurallarına göre yürütüyorlar. Kendisini dünyanın ağası sananlara bir ders veriyorlar lisan-ı hal ile.

Bu alanda en değerli kitaplardan biri olan "Statejik Derinlik" yazarı Başbakan'a da aşırı güveniyordu koltuğunda oturup gazetesini burnuna dokunan mest edici eşliğinde okuyan adam. Onu kendisine çok yakın buluyordu. Geniş bilgisine ve temiz yüreğine inanıyordu. Tuttukları yol aynı yoldu.

Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren zalimleri tekrar düşündü. Oynadıkları oyunlarla asılda ne yapmak istiyorlardı, biliyordu. Zira tek tek okumuştu yıllar önce kaynaklardan. Bu gün de gerçekleşiyordu yazılanlar.

Lakin Anadolu insanı sağ duyulu idi. Vatan söz konusu olduğunda IŞİD imiş, PKK imiş hiç gözünün yaşına bakmaz verir yetkiyi milletin adamlarına. Yönetimi güçlü kıldığında devletinin de güçlü olacağını bilir hikmet sahibi Anadolu insanı. Daha güçlü olmalıydı Anadolu. Bölgedeki tüm mazlum milletler ona bakıyorlardı.

Zaten gazetenin manşetindeki haberde buna yönelikti. "En uygun sistem başkanlık sistemidir." Millet bundan gayrı güçlü, müreffeh, uygar devletler gibi olmak istiyor. İçinde bulunduğumuz böyle bir zamanda başkalarının karşısında eğilerek bükülerek yaşamak milletimizin yapısına uygun değil. Adam başkanlık sistemi hakkında da çok şey bilmediğini biliyor ama sevdiği adamlara güveniyordu. Yakın tarih bilgisine göre de bu devleti milletten ç/alınmış bir Anadolu manzarası görüyordu. Darbelerle, kasetlerle seçilmemişler tarafından dizayn edilmiş bir devlet ve devlet adamı istemiyordu millet.

"Afiyet olsun, buyurun mutfağa " emr ü fermanı ile gazeteyi kapattı.