Şiir yolculuğumuza devam ediyoruz. Evvela hatırlayalım ardımızda bıraktıklarımızı: Yunus Emre şiirlerinin nasıl şerh edeceğimizi anlattık. Bilmeyenlerle ilim yolculuğu yapılamaz. İlim şiiri ile çıktık yola. İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir..." Zira bilmek her işin başıdır. İlmin amacını bilmeyenlerle çıkarsan yol çok sıkıcı olur.

Sonra yolumun en büyük gıdası olan aşkı doladık dilimize. "Kıymetli nesnedir aşk" dedik. Ardından bir insan/Müslüman modeli olarak "derviş" portesini inceledik. "Dövene elsiz, sövene dilsiz gerek" gibi çok temel noktalara işaret ettik.

Şimdi de bir şiirinden yola çıkarak mürşid, yani üstad, yani usta, yani muallimden bahsetmek gerekecek. Öncülerinin tesirinden bahsetmek gerekecek. Bu konuda örnek bir üstad talebe olarak Yunus Emre ile Tapduk Emre ilişkisini incelemek yeterli olmasa da konumuzu kavratır.

Adam olmak için usta lazımdır yani bir bilen lazımdır. Ustaya da iyi bir talebe gerek. Bir ülkenin eğitimi bir insanın eğitimi ile başlar. Bir adım ile başlayan uzun yolculukların her bir aşaması, her yol kıvrımları insanı pekiştirir, olgunlaştırır.

İnsan etkilenen bir varlık olarak değişime açıktır. Değişen yapıya sahip insan, bilgiyle eğitilir. İlimle yüceliklere ulaşılır. Bir insanın eğitiminde üstadın, hocanın şeyhin, ustanın etkisi büyüktür. Eğitim insanı geliştirir, insanın değiştirir, halden hale sokar ve kendi sınırlarını keşfetmesine yardımcı olur. Bazen insan kendine bakamaz dışarıdan. Kendi hakikatini göremez. Kendisini sıradan bir varlık sanır. Ancak "insandan anlayan bir usta" onun bedeninde gizli cevheri keşfedebilir.

Kabiliyetli insan avcısı bu zatlar, Allah'ın yarattığı bu cevheri hem insanlar istifade etsin, hem de kendisi kendi yeteneklerini görsün diye eğitime alırlar. Bu eğitim bazen belli bir usulle takip edilir bazen de sorunlar sıkıntılara gark edilir de verilir. İnsan bu dertlerin üstesinden gelirken eğitildiğini fark etmeyebilir. Derdim bana derman imiş...

Taptuk'un Tapusunda, dergahında, binasında, okulunda her ne dense yeridir. Kapısı olan, içeriye girilen bir mekandır burası. "Çiğlik" kısmı ağır basar bir ademdir Yunus Emre... Evvelki hali her ne ise işte o çiğliktir, hamlıktır. Olayların görünen kısmına göre yorumlamak, olayların hikmetini ve dayandığı sebepleri fark etmemek çiğliktir. En büyük zulüm bile olsa olayların ardındaki Rahman'ın ilmini, kudretini, adaletini, sebeplerin ortaya çıkaracağı sonuçları -ki onlar bile bir sonraki olayın sebepleridir- fark edememektir çiğlik. Taptuk'un kapısında bunları fark eder bunları Yunus Emre. Yine mesela; "adalet, suçluyu bulmak ve ceza vermek değildir Yunus'um sonuna kadar masumiyeti aramaktır, der.

Kul olduk kapusunda/ Yunus miskin çiğ idik: Kul, köle olmak. Sadece verilen emirleri yerine getirmek. Söz dinlemektir, itaat etmektir. İyi bir usta ve yetenekli bir talebe var ama söz dinlemek yoksa çiğlik bakidir. Pişmek için, yanmak gerek, yanmak için birinin de ateşi harlaması gerek.

Ve geldiği nokta, yani içinde bulunduğu hal için memnuniyetin ifadesi olarak benlik yapmak yerine hamd ü senada bulunmak gerek. Bu imkanları, bu ikramları veren Allah'a övgüler düzmek gerektir. Pişdük elhamdülillah. Piştiğini de bilmek koca bir nimettir.

Taptuk eydür bu Yunus'a / Bu aşk Hakk'a irerse / Kamulardan ol yücedir./ Ben ana nice ireyim.

Eğitimin konusu aşktır. Hakk'a kapı aralayan bir aşk. Yücelerden, makamlardan ali bir yüceliktir. Çünkü en büyük olana (Allahu ekber) aşık olmaktır mesele. O aşka varmanın yolu aşkla, aşk için yola çıkmaktır, niyetlenmektir.

Baktuğum yüzde gördüm/Taptukum'un nurunu/Maksudum bugün bildim?/Niderem ben yarını. Üstadının öğrettiklerini, usullerini, tariflerini her insanda görmüştür Yunus. Tapduk Emre'nin derdi insandır. İnsanı tanır, insanı tanıtır... "Nefsini bilen Rabbini bilir" hadisince insana yönelen hitaplardan anlıyoruz ki Rahman'ın şaheseridir. Rahmanın tecellisini insanlar üzerinden görmek her daim çok mümkün bir haldir lakin bakacak göz önemlidir. O gözün sahibi kalbi aşkla pişirmek gerekir.

Aşk sultanı Taptuk dürur / Yunus gedadır kapuda /Gedalar lütfeylemek /Kalde dürur Sultana. Çiğ olmak ile geda-fakir olmak aynıdır. Şeyh manalar sultanıdır, kul ise kapıya layıktır ve manaların cahilidir. Bir bilir bir söyler, gördüğün görür de onu söyler kul. Amma aşk sultanı, bin birini görür her birinin toplar bir eder de söyler. Söylemesi lütuftur zira manalar ikram eder.

Şiir dörtlüklerle devam eder böyle. Biz gerisini söz meclisinde, muhabbet halkalarında konuşalım. Harflere fazla yüklenmeyelim beli kırılmasın. Mevlana'mızın dizesi ile bitirelim: "Söz uzar kesmek gerek vesselam."