İnsan sevdiklerine karşı heyecanını gizleyemiyor. O aşırı denilecek heyecanı dile getirmesi için elinden dilinden ne gelirse yapmaya çalışıyor. Yukarıda ki söz de bunlardan biridir.
Sözün macerası şöyle;
Bir dost meclisinde oturuyorduk. Çok faydalı konuşmalar, ilmi ifadelerin şık cümleler biçiminde odanın duvarlarında yankılandığı bir zamandı. Büyükler öyle demiş ya “niyet hayır, akıbet hayır.”
Ülke ve dünya gündemine uğramayan konuşmalar pek makbul değildir eş dost arasında. Zalim İsrail’in yaptıkları, Filistinlilerin içler açısı halleri, Gazzeli şehitler, büyük devletlerin bu durum karşısındaki tutumları, Suriye’nin sıkıntıları, paralel yapıya yönelik yapılan operasyonlar ve cumhurbaşkanlığı seçimi.
Fikirler ve öğretilerin algılanması ile insan karakteri arasında çok büyük bir bağlantı olduğuna inanırım. Yani duyulan bir cümle veya izlenilen bir haber her insanın yüreğinde aynı etkiyi yapmaz. Fıtratımız, özümüz, egomuz yani biz, her ne derseniz işte o, reflekslerinizin nasıl olacağını belirler.
Nefret ettiğiniz kişi ile sevdikleriniz hakkında duyduklarınız her zaman çok önemlidir. Fitneci birinin sözleri nasıl da kışkırtır insanı? Kendince ne kadar yumuşak da söylese, sert tepki vermenizi ve öfkeyle kalktığınız yere zararla oturmanızı ister. Çünkü kalpteki niyeti, ses tınısına yansır, kalpten kalbe bir yol vardır ki niyet o yolu takip eder…
İki gün önce, ilmiyle amil bir dostun evindeydik. Odanın genişliği içimize huzur verirken gözlerimiz, duvarı baştanbaşa kaplamış kütüphanesindeki ciltli kitapların üzerinde arzı endam ediyordu. Göz gezdirdiğim her kitabın sayfalarını karıştırıp birkaç satır okumak âdetine sahip olan ben, oturduğum koltuğa mıhlanıp kalmış ve karşıdan seyretmekle yetinmiştim.
Lakin yeri geldiğinde ev sahibi, belli kitaplar hakkında bilgiler veriyordu. Öğrendiklerini sapasağlam olarak zihnine nakşetmiş bu sınıf öğretmeni emeklisi dostumuzdan bilgiler derliyoruz. Sonra konu siyasete geliyor: Cumhurbaşkanlığı seçimi…
İlmiyle amil hocamız, “başbakana oy vermenin vacip olduğunu söylüyorum. Ülkemizin ve dünyanı içinde bulunduğu hali ve zalim İsrail’e koyduğu tepki ve mazlum Filistin halkının yanında oluşu noktasından bakıldığında Müslüman milletin hissiyatını, izzetlice haykıran Başbakandır onun için diyorum ki başbakana oy verip Onu cumhurbaşkanı yapmak vaciptir” deyiverdi.
Yerinde duramayan ve duygularını, heyecanını zapt edemeyen kadim dostum bu sözden sonra; “geçen gün ben de bir arkadaşa dedim ki “Tayyib’e oy vermek farzdır?”
Kimisi merak eder belki, kimdir bu? Diğerleri de neye dayanarak böyle söylüyor; bir şeyin farz olması için Allah’ın kitabında sabit bir ayet olmalı ya da Peygamber Efendimiz (sav)’in açıkça belirtmeli ki bir şey farz olsun.
Ancak benim merak ettiği o nokta değil. Bir karakter ve insan tanıma avcısı olarak hayretler içinde gözlerimi pörtletiyorum. Demek ki aşırı sevgi böyle patlayıverdi. İnsan aşırı heyecanla böyle söyleyebiliyor.
Hadis-i şeriflerin birinde Allah’ın mümin kulun tövbesinden duyduğu sevinç konusunda şu misali verirken aşırı sevinç ile insanın neler denileceğini belirtmiş oluyor. Hayvanını çöl ortasında kaybedip kendisini ölüme mahkûm olduğunu zanneden bir kul, hayvanına kavuşunca “Ey Allah’ım, Sen de benim kulumsun, ben senin Rabbinim” deyiverir. Yine Efendimiz (sav)in bir sahabe nasihat istediğinde sadece “Kızma, kızma” buyuruyor. Demek ki o sahabe kızdığında gözü kararıyor ve her türlü yanlışı yapabilecek bir ruh haline bürünüyor.
Velhasıl duygularımızı kontrol etmeliyiz. Sevinç ve nefrette ölçülerin dışına çıkmamalıyız. Olur ya, yukarıdaki söze benzer bir şey söyleyecekseniz özür dilemek veya açıklamak gerekiyor. Yoksa insanlar arasında ciddi ihtilaflar çıkabilir.