Sıradan bir seminer konuşması yapması gerekiyordu. Lakin heyecan, gönlünün yakasını bırakmıyordu. Eğitimcilere, eğitim anlatmak sıkıcı olabileceği ihtimalini dikkate alarak mümkün mertebe akıcı, etkili, bol örnekli konuşması gerekiyordu.

Tolstoy'u daha önceleri okumuştu. Hayatının sınırlarını bilemese de ana hatlarını ve en önemlisi yazarlığını biliyordu. Askerlik yıllarında okuduğu halk hikayelerinde Tolstoy sanki İslam menkıbelerinden esinlenmişti. Sonra Diriliş isimli kitabını üslubunu hatırladı. Bir masanın etrafındaki on iki kişiyi o kadar net tasvir etmişti. Okuyucu olarak hiç sıkılmadan izlemişti her birini.

Şimdi anlı-şanlı ve meşhur bir Rus yazarı değil de bir Rus soylusu olarak, bir kont olarak sade bir hayat yaşayan köylüleri eğitimi için kendisini adamış olması ile dikkat çekiyordu. Peki, neler demiş düşünürümüz:

"Tolstoy'un kişinin kendini ıslah etmeyi düşünmeyerek, önce yakınlarını ve çocuklarını yetiştirme sevdasına düştüğünde, eğitimin çok güç bir iş olduğu görüşünü vurgular. Eğitimci sözleri ile değil, hayatı ile örnek bir kişi olmalıdır." Cümlesini okuyunca kendi kültürüne daldı adam.

Bu anlayışın bizim inanç ilkelerimizle ilişkisini söylemeye bile gerek yoktur diye düşündü. "Hikmet müminin yitik malıdır onu nerede görse alır" fehvasınca kendi nefsini eğitememiş bir adam öğretmen olmamalıdır. "Yapmadığınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük günahtır" ifadesinde sözü özü bir adam olmayı salık vermiyor muydu?

Tüm değişimlerin başlangıç noktasının merkezinde insanın nefsi olmalıdır. Demek ki yazar ince düşüncenin merkezini bulmuş. Eğitim ve ıslah kelimeleri üzerinden eğitime yaklaşmak hakikatli bir iş olduğunu fark eden yazarın cümlelerinden öğrenmek üzdü onu.

Adam okumalarından anladığı kadarıyla okumuş, kendini geliştirmiş bir adam olarak Tolstoy, idealindeki okulu kurmak için düşünmeye başlar, derdi olan bir insandır Tolstoy, Avrupa'nın okullarına gider, sınıflara girer lakin aradığını bulamaz.

Kendi soylulardandır ama köylüler arasında kalmayı tercih eder mütevazı biri olarak. Yaşadığı dönemin eğitim anlayışını eleştirisi ile başlar düşünmeye.

Bu bir peygamberin toplumunun içinde bulunduğu ahlaksız inançsız durumdan rahatsız olması ve inzivaya çekilmesini andırmıştır. Özgürlüğüne düşkün, sosyal sorumluluk sahibi bir ruh taşımaktadır içinde. Kaç yazarın içine düşer bu ateş.

Bu öyle bir ateştir ki fikir çilesine dönüştürür işi. O ateşin alevi tüm bedenini sarmıştır. Her hücresi ışığını ve ısısını bu ateşten alır.

"Soru şuydu: Eğitim nasıl olmalıydı?

Cevap da buydu: Bireyin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir eğitimin amaçları ve içeriği nasıl belirlenmeliydi?


Tolstoy'un eğitim alanına yönelmesini sağlayan asıl süreç en genel hatlarıyla sanat ve edebiyatın özelde ise kendi yazdıklarının amacına ulaşıp ulaşmadığını sorguladığı bir dönemde ortaya çıkmıştır.

Sanatın amacı neydi? Tolstoy ne için ya da kim için yazıyordu? Yazdıkları amacına ulaşabiliyor muydu? Tolstoy, Rus yazarları kim için yazıyor?" diye okuduğu satırları hatırladı.

Çok vurucu cümleler kurulmuştu. Bu dert her dönemde okuyan düşünen insanların içinde yer ederdi Adam bunları okudukça öğretmenler arkadaşlarına nasıl anlatmak gerektiğini bildi.

"Tolstoy eğitimin ücretsiz ve gönüllü olması gerektiğine inanırdı. Çocuklar öğrenmeye kendi rızalarıyla gelmeliydiler, zira eğer eğitim iyi bir şey ise, soludukları hava kadar gerekli görülmeliydi" son cümleyi ağır ağır telaffuzla söyleyecek ve sözü bitirecekti.