Bizim işimiz kolay be kardeşim. Rıza-yı Bari bir çıkış kapısıdır, bir gayedir. Bu anlayış güzelliğine emek bahtiyarlıktır. Hak hatırına " sırat-ı müstekim üzere " yaşama gayreti temel meselemizdir. Düşünce ve duygular bilgiden beslendiğine göre, doğruları bilmek daha da öncelikli bir meseledir. Bu duygu, düşünce ve eylemler bir iç aydınlığına, bir gönül rahatlığına vesile olacaktır.

Zaman içinde şartlar bizi kırık dökük hale getirebilir. Ölümlü dünyada işler gönlümüzce seyretmeyebilir. Ee, ne yapalım yani, oturup da ağlayam, karaları bağlayam mı? Ölenle ölünmüyor, kalanlar yaşamak ve hayatını sürdürmek zorunda, Öyleyse elimiz ayağımız birbirine dolaşmadan zorlukları bir bir aşmak durumundayız. Zor zamanlarda, Arş-ı Ala istikametlerine umutla bakmak bizi metin kılacaktır.Dua , yalnız olmadığımız anlamına gelir. " Allah... Elde var bir. " Bütün dünya karşımızda olsa ne yazar?

İsterdik ki, daha bereketli bir dünyada, meleklerle haşir-neşir , dosta yaşıyor olalım. Maalesef stresten, kandan, kaygıdan , göz yaşından nefes alamıyoruz. Nedir bu olup bitenler? Müslümanın Müslümandan verip de alamadığı nedir? Nedir herkesin herkesle savaşmasının sebebi? Hayatın her bir boyutunda dünya müstekbirliğinin projeleriyle mi karşı karşıyayız? Adamlar, melun herifler ne uzun vadeli çalışıyorlar. Tuzakları başlarına geçesi adamlar. Ah, uzun vade çalışmaları asıl bize, Muhammet ümmetine ne yakışırdı. Hey Hak! Ne demişler " uzağı düşünmeyen üzüntüye yakın olur. " Günübirlik tedbirlerle bir yere varılacağı yoktur.

Lakin, yine de biz kendi dünyamızı kurmaya, taşı taş üstüne koymaya, yol kenarına bir fidan dikmeye devam edelim. Bir çocuğa bir ayet-i kerime öğretmeyi, bir hadis-i şerif belletmeyi hüner bilelim. Yol yordam, usul asıl öğretelim. " Allah var, gam yok, diyelim " Çaba ve gayret içinde olalım. " Ola kim, rahmet kıla ola padişah ol kerimü, ol rahimü ol ilah. "

Bazen insan " kaybedilmiş bir duanın da müdafaasını yapabilir. " " Yarış bittikten sonra da koşan atlara dönebilir. Olsun. Ne gam. Bu da en azından bir asalettir.

Ağlamak, sızlanmak, dudağımıza bin bir şikayet dizmek kime ne kazandıracaktır? " Karanlıklardan şikayet edip duracağımız kalkıp bir mum yakalım. "

" Ah aşk! Sen, ben, bir de Allah... Üçümüz baş başa verip kendimize göre bir dünya kursaydık ne olurdu. "

Va esefa, sahile vurmuş çocuk bedenleri, anaların tabutlar başında yığılıp tığılıp inlemeleri , " yavrusunu yitiren kuşların yuvasına dönüp gelmeleri... " gencecik eşlerin solmuş benizleri, yaşlı gözlerle kollarına girenlerin yardımıyla yürümeleri, binlerce şehidin bizden yana bakıp durmaları... Evet, bütün bunlar bizleri, yorula yorula yorgunluklara alışma meziyetine, erdirmeli diye düşünüyorum. Elde bir demir asa, ayakta bir demir çarık, sonu bulunmaz seyerlere çıkmak. Bulunması gereken neyse bulup getirmek, bilinmesi gerekeni bilmek. Gidilmesi gerekene gitmek, gelinmesi gerekenden gelmek. Gerekiyorsa ölmek...

Şöyle özetleyelim:

Biz kendi dünyamızın sabırlı işçileriyiz. " Problemlerin baskısından yoğun bir çalışma temposuyla kurtuldum" diyen üstadımız gibi, biz taş taşırken, harç kararken kaygılardan kurtuluyor, " yaşama sevincini " yakalıyoruz. Biz sabr u gayret şarabının sarhoşlarıyız. Sendelediğimize bakıp ta aldanma, yıkılmayız. Allah tutar elimizden. Biz yüce Dost'un kapısına kapağı atmışız. Kim tutar artık bizi.

Karlı dağlarda fırtınalara tutulmuşuz. Savrulan karlar içinden yol bulmaya çalışmışız sevdiğimize, samimiyetlere, içtenliklere, ciddiyetlere... Emir almışız bir bir. Karlar içinde can vermişiz... Olabilir. Alıp götüren yakıp bitiren bir türkü be kardeşim, bir türkü. Derinlik ve enginlik hisleriyle dolup taştığımız bir türkü. Şöyle söyleyenin de alev alev yandığı bir türkü. Hüzün denizinde bata çıka kulaç atmaya razıyız biz.

Kaskatı dünyalarda, taş ocağı şehirlerde betonlara çakılmış gibiyiz. Uzaklar özlemiyle yanıp hayallere sığınmışız be kardeşim. Alemin tılsımı bozulmuş, gizem bitmiş. İnsan insanı arayıp sormaz olmuş. Tabii dünyalarda bir teselli, bir tecelli, bir " kudret akışı " " bir mucize arayıp durmuşuz , durup düşünmüşüz, düşünüp durmuşuz. "

Bir ayet-i kerime bazen almış götürmüş bizi. Yaramıza neşter vurmuş, derdimize derman olmuş, sükunetler sunmuş. Bazan da kendimizi tozlu yollarda, boz bulanık sellerde bulmuşuz. Açmışız bağrımızı yellere, pyraza karşı durmuşuz.

Susuz ve tesellisiz kaldığımız da olmuş. Göklerden sarkıtılan ipe, asaletli hislere tutunarak dengede kalmışız. Şükran lilleh.

" Bilmişiz dünya halini. Terketmişiz kilu kalini "

Yaşamayı unutmuş, yaşatma sevdasının sabırlı işçileri olmuşuz. Fedakarlıktan başka hünerimiz, maharetimiz olmamış. Bu sevda ile biz ölmüş ölmüş dirilmişiz.

Çöllerde gemi yapmış, kuyularda , iman ve umuda tutunmuşuz. Zindanları medreseye çevirip uyum üretmiş, tarihlere şan, dillere destan olmuşuz.

" Bıçakla kurban arasında titreyen alevden " , sıdku sadakatten ötelere yol bulmuşuz.

Bir ömür, gökle yer arasında savrulmuş durmuşuz.

06.11.2017

İdris ARPAT