Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c) mahsustur. Salat ve Selam, Hz. Muhammed (sav)’in, O’nun Ashabının, yolunda gidenlerin, Ümmet olman tüm mü’minlerin üzerine olsun.
Bu haftadaki birkaç seri yazı olarak Abullah dai hocanın vuslat dergisinde yayımlanmış çok değerli bir makalesini sizlerle paylaşmak isyiyorum. Bu makaleden ders almak ümidi ile diyerek makale ile sizleri başbaşa bırakıyorum.
Mus’ab şöyle anlatır:

Babam Sa’d b. Ebi Vakkas, diğer Sahabîler üzerinde kendisinde (yiğitlik ve zenginlik yönünden) bir üstünlük olduğunu düşünürdü.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
“ Sizler, ancak zayıflarınız(ın duâsı) sebebiyle yardım ediliyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” Buyurdu.1
“İbn Battal (rh.a.), bu hadis hakkındaki görüşlerini şöyle açıklamıştır:
“ Zayıf ve yoksul insanlar duâ ederken daha samimî (ihlâslı) oldukları gibi, ibadet ederken de daha huşûlu olurlar. Çünkü onların gönülleri dünyanın gelip geçici süslerinden uzaktır, kalbleri asla bunlara bağlanmaz.”


Abdurrezzâk, bu rivayeti Mekhûl’den farklı bir şekilde nakletmiştir. Mürsel olan bu rivayete göre:

Sa’d, Rasul-i Ekrem (s.a.s.)’e gelerek:
—Ey Allah’ın Rasulü, bir adam düşünün Bu adam, kavminin koruyucusudur ve arkadaşlarını düşmana karşı savunmaktadır. Böylesi birinin alacağı pay, diğerlerinin payı gibi olur mu? demiştir.
Bu durumda Sa’d’ın düşündüğü üstünlük, ganimet payının daha fazla verilmesi gerektiğine dairdir. Ancak Rasulullah (s.a.s.) O’na, savaşa katılan mücahidlerin ganimetten eşit şekilde pay alacaklarını söylemiştir. Burada, güçlü ve cesur kimselerin üstünlüğü, savaşta gösterdikleri yararlılıktan ileri gelirken, zayıf kimselerin üstünlüğü ise, duâları ve samimiyetleri dolayısıyladır.”2

Mus’ab (b. Sa’d) babası (Sa’d b. Ebi Vakkas)’dan rivayet eder:
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Allah, bu ümmete, zayıflarının duâları, namazları ve ihlâsları sebebiyle yardım eder.”3

Ümmetin zayıf kişileri… Dünyalık, mal, mülk ve servet bakımından fakir olan kişiler… Maldan yana fakir, fakat gönülden yana zengin olan muvahhid mü’min Müslümanlar… Cüzdandan yana fakir, imandan yana zengin olan şahsiyetler… Gerçek zenginlik budur ve gerçek zengin bu zenginliğe sahip olandır…

Ebu Hüreyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Zenginlik, mal çokluğundan meydana gelir(gelen bir hal) değildir. Lâkin asıl zenginlik, insanın gönül zenginliğidir.”4
İman ve İhlâs zenginliği, gönül zenginliğidir… İman tarafından ihâta edilen mü’minin kalbi, en zengin olan kalbdir… İhlâs ile bezenmiş ameli ise, en salih ameldir… Böyle bir iman ve böyle bir salih amel sahibi, dünyanın en mutlu ve en zengin kişisidir… Mal bakımından ise, insanların ölçüsünce fakir görülmekte… Hâlbuki bu mü’min Müslüman kişi, helâl yollardan rızkını temin etmekte, anlının teriyle kazanmakta ve kifâyet derecede geçimini yapmaktadır… Onun helâl kazancı, onun için bereketlenmekte, O, Rabbi Allah’a gereği gibi kulluğuna devam ederken, onun şükrü, onun sabrı ve onun hamdı az kazancını çoğaltmakta, onun için yeterli seviyeye ulaştırmaktadır…

Allâme İbn Hacer el-Askalânî (rh.a.), bu hadisin şerhinde şunları gündeme getiriyor:

“Malın hayırlı olması, zâtından kaynaklanmamaktadır. Aksine genel olarak hayır şeklinde isimlendirilse de, ona taalluk eden şeye göre gerçekleşmektedir. Çok mala sahib olan kimsede, zâtı itibariyle zengin değildir. Aksine O malı tasarrufuna göre zengindir. Kişi, gönlü itibariyle zenginse, malını çeşitli iyilik ve Allah’a yakınlık yerleri olan vâcib ve müstehablara sarf etmekten geri durmaz. Gönlü fakirse, o zaman malı bitip tükenecek korkusuyla kendisine emredilen yerlere harcamaktan kaçınır. Bu kişi, aslında elinde mal olduğu hâlde sureten ve mânen fakirdir. Çünkü elindeki maldan ne dünyada, ne de ahirette yararlanmamaktadır. Hattâ bu mal, onun aleyhine vebal bile olabilir.

İbn Battal (rh.a.), hadise şu mânâyı vermiştir:
Zenginliğin aslı ve esası, mal çokluğu değildir. Çünkü yüce Allah’ın, eline mal genişliği verdiği kimselerden birçokları kendisine verilenden yararlanmaz. Elindeki malı daha da arttırmaya çaba harcar ve o malın nereden geldiğine aldırmaz. Böyle bir kimse, mala olan aşırı hırsından dolayı âdeta fakir gibidir. Asıl zenginlik ise, gönül zenginliğidir. Gönül zenginliği, kişinin sanki zenginmiş gibi kendisine verileni yeterli görmesi, buna kanaat etmesi, razı olması, daha da arttırma hırsı içinde olmadığı gibi, para kazanmada ısrar etmesidir.”5
(devam edecek)


1)Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Cihad ve’s-Siyer, B.75, Hds. 108.
2)İbn Hacer el- Askalânî, Fethu’l-Bârî- Muhtasar, çev. Dr. Osman Güman-Mehmet Odabaşı, İst. 2007, C.6, Sh. 228.
3)Sünen-i Neseî, Kitabu’l-Cihad, B.43, Hds. 3164.
4)Sahih-i Buhârî, Kitabu’r-Rikak, B.15, Hds.33.
Sahih-i Müslim, Kitabu’z-Zekat, B.40, Hds.120.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zühd, B.27, Hds. 2479.
5)İbn Hacer el- Askalânî, A.g.e. C. 12, Sh. 555.