YANINDAKİ YABANCI KADIN KİM ACABA?

1-Annemiz Hz. Safiye, mescidde bulunan Peygamber Efendimizi ziyarete gelmişti. Gece vakti ikisi birlikte dışarı çıkmış­lardı. Evlerine doğru gidiyorlardı. Derken yol­da Ensardan iki adamla karşılaştılar. Onlar Resûlüllahı (A.S.) görünce, başlarını eğip, süratle uzaklaşmaya başladılar.

Resûlüllah (A.S.), arkalarından onlara seslendi: «Biraz yavaş olun Bu yanımdaki kadın yabancı değildir. Anneniz Safiye bint Haydir.» buyurdu.

O iki adam «Sübhanellah? Ya Resûfellah Senin hakkında hiç şüphe eder miyiz?» dediler.

Bu cevap üzerine Resûlüllah (A.S.), şöyle buyurdu : «Şüphesiz ki şeytan, âdemoğlunun kan yollarına girer. Şeytanın sizin kalbinize şüphe atıp, vesvese vermesinden endişe ettim. Bu sebeple açıklama yapma gereği duydum.»

HEPİMİZİN ŞEYTANI VAR

2-Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v) buyurdular ki: ?Sizden hiç kimse yoktur ki, yanında ruhani bir varlık bulunmasın. Şeytanlardan ve cinlerden ruhani varlıklar insana kötülük fısıldarlar. Onlardan Allah?a sığının?

Bunun üzerine arkadaşları sordu: «Ya Resûlellah Senin de mi yanında bulunurlar?» Efendimiz cevap verdi: «Evet. benim de onlardan arkadaşlarım var; ancak Cenâb-ı Hak ona karşı bana yardım etti .O İslâma girip bana teslim oldu.

VURUN ABALIYA

Türkçe?mizde ?aba? kelimesinin geçtiği; ? Vur abalıya?, ?Abası kırk yamalı?,

?Abası yanık?, ?Abaya bürünmek?, ?Abayı yakmak? gibi deyimler vardır.

Yine aba kelimesinin geçtiği onlarca atasözümüz mevcuttur. ?Aba da bir, kebe de bir giyene; güzel de bir, çirkin de bir sevene?

Peki nedir bu aba? Aba: Dövme yünden yapılan kalın kumaşa denir. Rengi çok defa beyaz olur. Karaya çalanına, kara renkte olanına «kebe» derler.

Eskiden ince abadan, heybe ve hurç yapılırdı. Kalınları eğer örtüsü olarak kullanılır ve eğer altına konurdu. Halkın giydiği aba ise, bütün vücudu örtecek kadar geniş, yakasız ve kolsuz, ayaklara kadar uzanan, önü açık bir üst kıyafeti idi.

Örme yünden ve ince olanlarına «Aba», dövme yünden olanlarına «Kepenek» denirdi. Kepeneği çobanlar giyinirler ve bununla yağmurdan, kardan korunur­lardı. Eskiden dervişlerin hemen hepsi aba giyerlerdi. Sema dönen Mevlevilerin giydiği abanın daha uzun olanıdır.

1- «Abalı», yoksul, kimsesiz anlamındadır.

2-«Vur abalıya» kimsesi olmayan, kendini kayıracak, görüp gözetecek, eşi-dostu bulunmayan, üstüne her suç atılabilen kişi hakkında söylenen bir deyimdir.

3-«Abası kırk yerin­den yamalı» ve «Abası kendinden yamalı» deyimleri de, dervişlerin aba­larının yırtık-pırtık olmasından meydana gelmiştir. Neden dervişlerin abaları yamalı idi? Eskiden, dervişler, hırkalarının helâl maldan olmasına bilhassa ehemmiyet verirler, bu yüzden de mallarının helâl olduğuna inandıkları tasavvuf erlerinden kumaş parçaları toplarlar, aba ve hırkalarını bu kumaş parçalarını birbiri­ne dikerek yaparlardı.

4-Dervişler, İlahi aşk sahibi sayılırlardı. Bu münasebetle «âşık, sev­dalı» yerine «Abası yanık» sözü de bir terim olmuştur, «Abayı yakamak» da âşık olmak anlamına gelir.

5- «Abaya bürünmek, Başını abaya çekmek» kefenlendi, öldü anlamına da gelir.

6-«Kaba» farsçada kaftan demektir ve zenginlerin süslü üst libasına denir. «Kaba yerine aba giymek» sözü de, dünya mevkilerini terk edip Allah yolunu seçmek, tasavvuf yoluna girmek anlamında kullanılır.

KADINLAR CUMA NAMAZI KILABİLİR Mİ?

Cuma namazı kadınlara farz DEĞİLDİR. Ancak şartlar uygunsa, cami kadınların gelmesi için müsaitse, kadınlar da Cuma namazına gelebilirler.

Peygamber Efendimiz zamanında kadınların camiye geldiklerini ve bunun için teşvik de edildiklerini biliyoruz. Maalesef Ramazan ayı haricinde ve Teravih namazı dışında, ülkemizde camiler kadınların kullanımı için yeterince hazır edilmemektedir. Ayrıca mevcut camilerimizin çoğu Cuma vaktinde erkek cemaate yetmemekte, cemaat avluya taşmaktadır. Böyle bir sıkışıklıkta kadınların da cemaate karışmaya çalışması hoş karşılanmaz.

Ancak hüküm olarak şu bilinmelidir: Hemen bütün fıkıh ve ilmihal kitaplarında şu ifade mevcuttur: Kendilerine Cuma namazı farz olmayan seferi hükmündeki yolcular ve kadınlar, eğer Cuma namazını kılmak isterlerse kılabilirler. Ve kıldıkları Cuma namazı, öğle namazının da yerine geçer

HAYVANLAR DEPREMİ ÖNCEDEN HİSSEDİYORLAR MI?

1974 senesinin ilkbaharında Çinin Liaoning bölgesi sakin­leri hayvanlarında garib bir durum sezdiler. Yılanlar kış uyku­suna yattıkları deliklerinden don tutmuş toprak üstüne çıkarak sürünmeye, fareler yuvalarından panikle sağa sola kaçmaya başlamışlardı. Tavuklar, atlar vs. diğer evcil hayvanlar sahiple­rini hayrete düşürürcesine asabi asabi sıçrıyorlardı.Bu olaylar bir kaç hafta artarak devam etmiş ve Hiacheug şehrini vuran hafif yer sarsıntılarında ise zirvesine ulaşmıştı. Şehirdeki sivil savunma görevlileri nüfusu yarım milyon olan şehir sakinlerini tahliye etmeye o zaman hazır idiler.Dolayısıyla şehri yerle bir eden depremden birkaç saat ön­ce şehir tamamen boşaltılmıştı.

Şehri kurtaran hayvanlar, insanlığı hayvanları kullanmak su­retiyle depremi önceden anlayabilme çalışmalarına sevketmiştir. Meşhur Alman bilgin Helmut Tributshin 1982lerde ABDde yayınlanan: ?Yı­lanlar Uyanınca? adlı kitabı bu konuda önemli bir çalışmadır.

Helmut Tributsh, hay­vanların bu önsezisinin depremden önce yayılan iyonlara ya da yerden yüklü atomlara tepki göstermesinden kaynaklandığını belirtir.Helmut bu olayı keşfetmeye, bin kişinin ölümüne yüzbin kişinin evsiz kalmasına yol açan 1976 Alp depreminde başladı. Felaketin meydana gel­mesinden birkaç saat önce köpekler ulumaya başlamış, inekler yerlerinden kurtulmak için iplerini koparmışlardı.

M.Ö. 4. asırda farelerin, yılanların, gelinciklerin, Eski Yunanda yere batmasından önce Hils şehrinden kaçtıkları söyleniyor. Ortaçağda da benzer rivayetler mevcuttur.Alman filozof Immanuel Kant büyük Lişbona depreminden önce kuşların sürüler halinde kenti terkettiğini, farelerin delikle­rinden kaçtıklarını yazmıştır.

60lı yıllarda Çin sismografik bilgileri toplamak için pro­fesyonel bilginler nezaretinde Milli Deprem Tahmin Dairesi kurmuştur. Hayvanlar vücut hareketiyle tehli işaretler verip bu ha­reketler peyder pey artarsa, kuruluş deprem alarmı veriyor ve insanları tahliye etmeye başlıyor.

Büyük basınç altındaki kayalar da yer sarsıntısı öncesi şiddetli tazyik esnasında pozitif iyonlar sa­çarlar. Rahatsız eden bu iyonlar salınır salınmaz yılanlar deliğin­den çıkıyor, köpekler deli deli sıçrıyor ve uluyor, kuşlar semada öbek öbek dolaşıyor, zira iyonlar semaya da sirayet ediyor. Balıklar bile asabi oluyorlar, zira pozitif yüklü atomlar su altında rahatsız edici bir elektrik akımı oluşturuyor. Bunlar Tribusthnin söyledikleri. İyon salgılanmasından kaynaklanan elektrikten dolayı ha­vada parlaklılık meydana geliyor. Depremi takip eden acaip kızıllık ve deprem ön­cesi sisin varlığı pozitif iyonların varlığını izah ediyor.