Öğrenciler tatile girdi diyordu haberler, bilmem kaç milyon öğrenci karnelerini alıp on beş günlük yarı yıl tatiline?

Yıllar öncesi için doğru bir ifadeydi bu ancak, işler çığırından çıktığından beri ne tatilin tatilliği kaldı ne okulun okulluğu.

Karnesini alan çocuğun evinde dinlendiğini, çeşitli oyunlar ve eğlencelerle günlerini geçirdiğini sanıyorsunuz ,öyle mi?

Bir dershane furyası, bir etüt merakı varken kanuni zorunluluk olan dinlenme vaktini kendisini konsantre şurup gibi yoğunlaştırılmış ders programının içinde buluyor çocukluk çağının modern köleleri.

Onları, kendi egomuzun tatmini, anne babalık vazifemizin gereği() bir at yarışının ortasına atıyor, seyre dalıyoruz gururla, kibirle?

Çocukluğuna ait bir küçük hikâyesi olamayan nesil yetiştiriyoruz. Ömrünce ayağı burkulmamış, kolu incinmemiş, karlı bir günde iliklerine kadar üşüyüp kızgın sobanın karşısında, artık hissetmediği minicik parmaklarını ovalayıp ağlayamamış bir nesil?

Bir serçenin yavrularını besleyişini çıplak gözle görmemiş, azgın bir köpeğin önü sıra yüreği ağzında koşuşturup kendisini köy evinin avlusuna dar atışını bir solukta defalarca anlatacak çocuklarımız yok artık. Onların hayat hikâyelerinde programlanmış sosyal faaliyetler ile envai çeşit bilgisayar oyunları var. Yani sanal bir dünyanın risksiz, tatsız, tuzsuz, endemik hikayeleri...

Yaz tatillerini 2850 rakımlı yaylamızda anneannemle birlikte geçirirdik çocukluğumda. Yaz boyu orada kalırdık. Soğuk, sis, derimize kadar sinmiş tezek kokusu, onlarca inek, ve hasretlik, köy meyvelerinin tümüne? Tatil bu demekti, alabildiğine iddialı tadı damağımda oyunlar?

Yaklaşık kırk kilometre uzaktaydı köyümüz ve haftada iki kez kamyon gelirdi bir, kez de Rüzgar Ahmet orta boy otobüsüyle. Kamyonları sesinden tanırdık; Kürdonun kamyonu eskiydi ve hayvani bir sesi vardı. Gurgurun kamyonu ise daha genç ve yakışıklı. Sesi duyduğumuzda bir fırlayış fırlardık sesin geldiği yöne. Ardına takılır, geri dönerdik. Bu birkaç kilometrelik yolculuk bizim için, adrenalin, macera ve heyecan demekti. Yaylamıza döndüğümüzde çuvalların üzerinden siluet halinde görünen armutların hangi evlere gittiğini takip eder, o evin çocuğunu kafaya almaya çalışırdık. Bir küçük köy armudunun dostluk pekiştirmede büyük etkisi vardı zira.

Günlerden cumartesi olduğunu, Rüzgar Ahmetin otobüsünün sesini duyduğumuzda anlardık.

Yine bir cumartesi sabahı sesi duyup fırlamıştık bir gurup onlu yaşların çocukları.. Koştuk nefes nefese sesin geldiği yöne. Ne kadar uzakta karşılaşırsak o kadar uzun mesafe takılacaktık arkasına. Ayağımda kara lastik ayakkabılarla toprak yolda koşuştururken boylu boyunca yırtıldı sağ teki. Kısa sürede çözüm bulmalıydım çünkü, hızla uzaklaşıyordu gurup ve yalın ayakla gitmem imkansızdı?

Çıkarttım çorabımı, yırtık ayakkabımı ayağıma geçirip üzerinden tekrar giydim. Yırtık kara lastiği sımsıkı sarmıştı çorabım ve tekrar hızlanıp yetiştim arkadaşlarıma. Tekrar yaylaya döndüğümüzde Ahmet amcanın dikkatini çekmiş

Olmalı ki, sordu bir ayağımdaki farklılığı. Anlattım durumu, şaşırdı ?Pratik zekâ bu? dedi.

Evet, pratik zekâ ancak, ?doğa koleji?nde eğitim almanın sonucuydu aslında. Bu şartları yaşamanın nimeti, hiç olmazsa tatillerde?

?Muhakeme gücü zayıf, yorum yapamıyor? diyor öğretmenleri. ?Dikkat eksikliği var, hiperaktif diye teşhis koyup bir de ağır uyuşturucu haplarla tedavi öneriyorlar doğa çocuğuna.

Harcanması gereken ve genetiğinden gelen enerjisini içine akıtıyorlar yavrucağın ve bir gün yeni bir teşhisle atıyorlar önümüze ?Depresif mizaçlı uyum bozukluğu?

?Her şey zamanında? diye bir söz varken Türkçemizde, yapılandırıcı eğitim dedikleri sistem de müsaitken neden yaşayamıyor çocuklar, çocukluklarını? Neden dinlenme zamanlarını dinlenerek geçirmeleri batıyor bize.

Sabah okula, öğleden sonra etüte, hafta sonu dershaneye gittiği halde, hâlâ evde neden ders çalışmıyor ve hala neden başarısız diye şikayet ettiğimiz çocuğumuz mu problemli, yoksa biz mi?

Vicdanı rahat babaların, babalık vazifesi bu olsa gerek. Teorik bilgileri tekrar etmesi için dershanelere parasını akıtıp çocuklarının geleceğini kurtardı ya?

Ya alengirli sözlerle çocukların eğitim ihtiyacını bir çırpıda belirleyip, altın tepside sunanlara ne demeli. Pratik zekâyı geliştirici aktiviteleri, çocukluk çağının yaşanması gerekenleri yaşamak kaç para. Bir inek yavrusunun doğumunu görmeden veteriner olacak gencin merhamet duygusunu geliştirmek kaç para. Ya da çalışan bir makineyi yakından görmeden mühendis olan gencin hayallerini sınırsız yapmak kaça mal olur?

Vicdani retçiyim bu hususta, bir yol bulunmalı ve kurtulmalı çocuklarımız şahsi kuruntularımızdan.

Yaşamalı çocukluklarını, yaşanması gerektiği gibi?

Deneyin ne olur, çocuklarınız tatil yapsın; bilgisayardan uzak, etütten dershaneden ırak bir tatil geçirsin.

Bırakın eksik kalsın soğuk, sevimsiz, keyifsiz teorik bilgileri.

Anlatılası bir çocukluk hikayesi olsun, yardım edin?.