Ancak öğretmenlerin yapabileceği/yaptığı bir iş olsa gerek. "İmtihan günlerindeyiz" diye düşündü. Gerçi "gün"ler oldukça, akrep ve yelkovan birbirini kovaladıkça sadece imtihanımızın süresi uzuyor.

Bu gün bir öğretmen olarak kağıtların üzerinde kalemi gezdirirken zihninin içinde oluşan düşüncelerini okuyuculara aktarmaya çalışacaktı.

Gözlerinin önüne dökülen saçlarını eliyle başının ardına savururken yorgunluğunu gidermeye çalışıyordu. Yirmi bir yıldır yaptığı bu mesleğin ilk günlerinde yazılı okumak çok büyük heyecan verirdi genç yüreğine. Lakin gün geçtikçe tecrübe sahibi meslektaşlarının yakınmalarını sıkça hatırlamaya başladı.

Evvelen bu yazılı okumaları bir türlü bitmediğini düşündü. Aynı satırları, aynı bilgileri doksan kez okumak zor geliyordu. İnceden düşünüldüğünde yazılı kağıtlarına verilmiş notların anlamı büyük olurdu. Bu sorumluluk derinden sarsıyordu onu.

Öğrenci milletinin hali böyle durumlarda bir başka oluyordu diye düşündü. Verilen cevaplardan ne kadar çalışmışlar, hangi konuları ezberlemişler, hangi konuları üstünkörü geçmişler, hangi konuları çalışmamışlar ama sallamışlar, hangisinde aynı kağıttan/kitaptan faydalanmışlar... Bunların hepsi tek tek fark ediliyordu.

Cevap kağıdındaki ile öğrencilerinin yazdıklarının aynı olması beklenemezdi edebiyat dersi için. Çünkü çok farklı cümleler kurarak yanıt vermiş olabilirlerdi. Bu farklı cümleleri cevap kağıdındakine uygun düşünüp bol puanlar vermek de mümkün. Hak etmediği bir notu verdiğinde içi sıkılırdı. Bu konuda daha derin tecrübeleri de vardı. Sevmediği ya da derse ilgisiz bir öğrencinin yazılısını daha dikkatli inceler ve not verirken düşünürdü. Puan kırmak yerine hak ettiği ne ise onu vermeyi, adaleti o noktada korumayı bilirdi.

Kağıtları sınıfta dağıtır. Öğrenciler notlarını ve hatalarını görme imkanına sahip olurlardı. "Gençler, bir bakın puanlarınızı tekrar bir toplayın belki yanlış hesaplamış olabiliriz. Doğrusunu söyleyin ki bizi de hata yapmaktan kurtarın" derdi.

Bazen kağıdın üzerindeki not fazlaca değişikliğe uğrasa bile doğrusunu ya da hak ettiğini alana kadar değişebilirdi.

"Hocam biz arkadaşımla karşılaştırdık ona fazla not vermişsiniz bana neden az aynı şeyi yazdık." "-Öyleyse onun notunu geri alalım!!!" "- Yok hocam, yok kalsın!" diye yalvarır. Bazıları dosdoğru hocam şurasını görmemişsiniz sanırım bir puan vermemişsiniz derler. Hemen bir kırmızı kalem oracıkta değerlendirilir ve notu yükselir.

Bazen farklı çocuklar çıkar içlerinden "-Hocam, benim notumu fazla toplamışsınız" der, notunu düşük olmasına aldırış etmeden dosdoğru davranır. Dürüstlüğüne hayran olursunuz. Tabi bu unutulmaz davranış bir şekilde değerlendirilir.

Bir tomar kağıdın başına oturduğunda uzun yorucu bir yola çıkacak seyyah gibi olur. "Her büyük yolculuk bir adımla başlar" denilir ya o şekilde ilk sorular cevaplanırken gözlerini cevap kağıdının üzerinde gezdirir. Zihin henüz alışmış ve ezberlemiş değildir soruların cevaplarına. Dördüncü kağıt beşinci kağıt okuduktan sonra hız alınmış olur ve el pratik biçimde şıkır şıkır notları verir.

Bazen bir soruda fazla puan verdiği hissine kapılır bir sonraki soru da hafif bir düşük notla telafi edilir. Öğrencinin ismine bakılır ve "evet, bu öğrenci bunu hak etti" denir. Gramajına kadar notu hesaplanmış olur.

Bazı öğrencilerin 0,5 puan için çırpındıklarını, öğretmenleriyle ağız dalışına girdiğini bilirdi. 0,5 puanın ne kadar önemli olduğunu büyük rakamlarla anlatırlar. O kendinden emindi. Daha önemli bir tutum takip ederdi. Puanlarını verirken cömert davranır ve adaleti elden bırakmazdı ki gönlü rahat etsin.

Ancak hayatın içinde derin bir adalet olduğunu hissediyordu. İlahi imtihana hazırlanırken cömertlerin kazançlarının ne büyük olacağını biliyordu.